English    Türkçe    فارسی   

4
680-704

  • Beni dağlara ormanlara götürdüler... Ormanlarda meyveleri silktiler. 680
  • Allah, himmetimizle bunları sana tatlı etti...
  • Hemen ye bunlar temiz, helâl ve sayısız... Aynı zamanda uğraşmaksızın, başın ağrımadan, yükünü çekmeden, yukarı aşağı koşmadan elde edilen rızıklardır dediler.
  • Onları yedim, sözümde öyle bir feyiz, öyle bir tesir hâsıl oldu ki sözlerim, akılları hayran etmeye başladı.
  • Rabbim dedim, bu bir imtihan... Sen bana bütün halktan gizli bir ihsanda bulun!
  • Söz söyleyemez bir hale geldim... Hoş bir gönle sahip oldum; zevkimden nar gibi yarıldım! 685
  • Dedim ki içimdeki bu zevk yok mu ya... Cennette bundan başka bir zevk olmasa bile,
  • Başka bir nimet istemem... Bunu bırakıp da ceviz ve şeker yemeğe girişmem!
  • Kazancımdan elimde bir iki habbe kalmıştı. Onları cübbemin yenine dikmiştim.
  • Dervişin bu parayı şu oduncuya vereyim, çünkü ben şeyhlerin kerametiyle rızık elde ettim demesi, oduncunun, dervişin bu niyetini anlayıp incinmesi
  • Dervişin biri de odunculuk etmekteydi... Yorgun argın ormandan geldi.
  • Onu görünce dedim ki: Artık benim rızıkla işim yok... Bundan sonra rızık için gam yemiyorum. 690
  • Kötü meyveler bana güzel ve hoş gelmekte... Hususi bir rızka nail oldum ben.
  • Mademki boğaz derdinden kurtuldum, birkaç habbem var, onları şuna vereyim...
  • Şu oduncuya bağışlayayım da o da iki üç günceğiz rızık derdinden kurtulsun!
  • Oduncu içinden geçeni anlıyormuş meğerse... Çünkü kulağı, Allah nuruyla nurlanmış!
  • Her düşünce, ona göre bir şişe içindeki kandil gibi. Hepsini görüyormuş! 695
  • İçten geçen ondan saklanamıyor... O, bütün gönüllerden geçenlere emîr kesilmiş!
  • O sırrına şaşılacak er, benim bu düşünceme karşı ağzının içinden söylenip durmaktaydı.
  • Padişahlar hakkında böyle düşünüyorsun ha... Onlar, sana rızık vermeseler nasıl rızıklanacaksın ki demekteydi.
  • Ben sözünü anlayamıyordum ama azarlanması gönlüme iyice aksediyordu.
  • Derken aslan gibi heybetle önüme geldi, sırtındaki odun demetini yere bıraktı. 700
  • Odunları yere korken halindeki heybetten yedi azami bir titremedir aldı!
  • Dedi ki: Yarabbi, senin duaları kutlu izleri yomlu has kulların varsa,
  • Onların hürmetine lütfunun bir sanat göstermesini diliyorum... şimdicek bu odun yığını altın olsun!
  • Bunu der demez bir de gördüm ki odunlar altın olmuş, yeryüzünde ateş gibi parlayıp duruyorlar!