- Şehvete mensup olan bu âlem de put hanedir... Hem peygamberlere yuvadır, hem kâfirlere!
- این جهان شهوتی بتخانهایست ** انبیا و کافران را لانهایست
- Fakat şehvet, pak kişilere kuldur... Halis altını ateş yakmaz!
- لیک شهوت بندهی پاکان بود ** زر نسوزد زانک نقد کان بود
- Kâfirler kalptır, temiz kişilerse altına benzerler. Her iki kısım da bu potanın içindedir. 820
- کافران قلباند و پاکان همچو زر ** اندرین بوته درند این دو نفر
- Potaya kalp olan girdi mi hemen kararır... Altın girdi mi altınlığı belli olur.
- قلب چون آمد سیه شد در زمان ** زر در آمد شد زری او عیان
- Altın, elini kolunu açar da potaya atılır, ateş içinde hoş bir surette gülümser durur!
- دست و پا انداخت زر در بوته خوش ** در رخ آتش همی خندد رگش
- Âlemde cismimiz, bizim yüzümüzü örtmektedir... Biz, samanla örtülü deniz gibiyiz!
- جسم ما روپوش ما شد در جهان ** ما چو دریا زیر این که در نهان
- Din padişahına toprak diye bakma a bilgisiz! Melûn Şeytan da Âdem’e bu bakışla bakmıştı.
- شاه دین را منگر ای نادان بطین ** کین نظر کردست ابلیس لعین
- Sen söyle bana bakayım... Hiç bu güneş, balçıkla sıvanabilir mi? 825
- کی توان اندود این خورشید را ** با کف گل تو بگو آخر مرا
- Nura yüzlerce toz toprak döksen yine görünür, yine baş gösterir, parlar!
- گر بریزی خاک و صد خاکسترش ** بر سر نور او برآید بر سرش
- Saman da nedir ki suyun yüzünü örtsün! Toprak da kim oluyor ki güneşi kapatabilsin!
- که کی باشد کو بپوشد روی آب ** طین کی باشد کو بپوشد آفتاب
- Kalk ey Belkıs, Ethem gibi padişâhcasına şu iki üç günlük saltanat dumanını dağıt!
- خیز بلقیسا چو ادهم شاهوار ** دود ازین ملک دو سه روزه بر آر
- Allah sırrını kutlasın, İbrahim Edhem’in arta kalan hikâyesi
- باقی قصهی ابراهیم ادهم قدسالله سره
- O iyi adlı, iyi sanlı padişah, bir gece tahtında otururken damda bir tıkırtı, bir hay huy duydu.
- بر سر تختی شنید آن نیکنام ** طقطقی و های و هویی شب ز بام
- Sarayın damında sert sert adımlar atılıyordu... Kendi kendine kimin ne haddine dedi. 830
- گامهای تند بر بام سرا ** گفت با خود این چنین زهره کرا
- Sarayın penceresinden “Kim o... bu, insan olamaz, peri olmalı herhalde” diye seslendi.
- بانگ زد بر روزن قصر او که کیست ** این نباشد آدمی مانا پریست
- Hiç görülmemiş bir bölük halk, damdan başlarını indirdiler... Dediler ki: Kaybımız var, gece vakti onu arayıp duruyoruz.
- سر فرو کردند قومی بوالعجب ** ما همی گردیم شب بهر طلب
- İbrahim Edhem “Ne arıyorsunuz?” dedi. Dediler ki: Develerimizi! İbrahim Edhem “Damda deve arandığını kim görmüş?” deyince,
- هین چه میجویید گفتند اشتران ** گفت اشتر بام بر کی جست هان
- Dediler ki: “Peki... Öyleyse sen taht üstünde oturur, padişahlık ederken Allah’ı bulmayı nasıl arıyor, nasıl umuyorsun?”
- پس بگفتندش که تو بر تخت جاه ** چون همی جویی ملاقات اله
- İşte bu oldu, bundan sonra bir daha İbrahim Edhem’i kimse görmedi... Peri gibi insanların gözünden kayboldu! 835
- خود همان بد دیگر او را کس ندید ** چون پری از آدمی شد ناپدید
- Kendisi, halkın gözü önündeydi ama manası gizliydi... Halk, sakaldan, hırkadan başka neyi görür ki?
- معنیاش پنهان و او در پیش خلق ** خلق کی بینند غیر ریش و دلق
- Kendi gözünden de kayboldu, halkın gözünden de... İşte ondan sonra zümrüdü anka gibi âlemde meşhur oldu.
- چون ز چشم خویش و خلقان دور شد ** همچو عنقا در جهان مشهور شد
- Hangi kuşun canı, Kaf dağına geldiyse bütün âlem onu söyler, ondan bahseder.
- جان هر مرغی که آمد سوی قاف ** جملهی عالم ازو لافند لاف
- Bu doğu nuru da Sebe’e vurunca Belkıs’a da, oradaki halka da bir velveledir düştü!
- چون رسید اندر سبا این نور شرق ** غلغلی افتاد در بلقیس و خلق
- Ölmüş ruhların hepsi dirildiler, kanat çırptılar... Öldüler, ten mezarlarından başkaldırdılar! 840
- روحهای مرده جمله پر زدند ** مردگان از گور تن سر بر زدند
- Birbirlerine “Bak... Gökten bir sestir geldi” diye müjde vermeye başladılar.
- یک دگر را مژده میدادند هان ** نک ندایی میرسد از آسمان
- O sesten dinler gürbüzleşti... Gönüllerin dalları, yaprakları yeşerdi!
- زان ندا دینها همیگردند گبز ** شاخ و برگ دل همی گردند سبز