Potaya kalp olan girdi mi hemen kararır... Altın girdi mi altınlığı belli olur.
قلب چون آمد سیه شد در زمان ** زر در آمد شد زری او عیان
Altın, elini kolunu açar da potaya atılır, ateş içinde hoş bir surette gülümser durur!
دست و پا انداخت زر در بوته خوش ** در رخ آتش همی خندد رگش
Âlemde cismimiz, bizim yüzümüzü örtmektedir... Biz, samanla örtülü deniz gibiyiz!
جسم ما روپوش ما شد در جهان ** ما چو دریا زیر این که در نهان
Din padişahına toprak diye bakma a bilgisiz! Melûn Şeytan da Âdem’e bu bakışla bakmıştı.
شاه دین را منگر ای نادان بطین ** کین نظر کردست ابلیس لعین
Sen söyle bana bakayım... Hiç bu güneş, balçıkla sıvanabilir mi? 825
کی توان اندود این خورشید را ** با کف گل تو بگو آخر مرا
Nura yüzlerce toz toprak döksen yine görünür, yine baş gösterir, parlar!
گر بریزی خاک و صد خاکسترش ** بر سر نور او برآید بر سرش
Saman da nedir ki suyun yüzünü örtsün! Toprak da kim oluyor ki güneşi kapatabilsin!
که کی باشد کو بپوشد روی آب ** طین کی باشد کو بپوشد آفتاب
Kalk ey Belkıs, Ethem gibi padişâhcasına şu iki üç günlük saltanat dumanını dağıt!
خیز بلقیسا چو ادهم شاهوار ** دود ازین ملک دو سه روزه بر آر
Allah sırrını kutlasın, İbrahim Edhem’in arta kalan hikâyesi
باقی قصهی ابراهیم ادهم قدسالله سره
O iyi adlı, iyi sanlı padişah, bir gece tahtında otururken damda bir tıkırtı, bir hay huy duydu.
بر سر تختی شنید آن نیکنام ** طقطقی و های و هویی شب ز بام
Sarayın damında sert sert adımlar atılıyordu... Kendi kendine kimin ne haddine dedi. 830
گامهای تند بر بام سرا ** گفت با خود این چنین زهره کرا
Sarayın penceresinden “Kim o... bu, insan olamaz, peri olmalı herhalde” diye seslendi.
بانگ زد بر روزن قصر او که کیست ** این نباشد آدمی مانا پریست
Hiç görülmemiş bir bölük halk, damdan başlarını indirdiler... Dediler ki: Kaybımız var, gece vakti onu arayıp duruyoruz.
سر فرو کردند قومی بوالعجب ** ما همی گردیم شب بهر طلب
İbrahim Edhem “Ne arıyorsunuz?” dedi. Dediler ki: Develerimizi! İbrahim Edhem “Damda deve arandığını kim görmüş?” deyince,
هین چه میجویید گفتند اشتران ** گفت اشتر بام بر کی جست هان
Dediler ki: “Peki... Öyleyse sen taht üstünde oturur, padişahlık ederken Allah’ı bulmayı nasıl arıyor, nasıl umuyorsun?”
پس بگفتندش که تو بر تخت جاه ** چون همی جویی ملاقات اله
İşte bu oldu, bundan sonra bir daha İbrahim Edhem’i kimse görmedi... Peri gibi insanların gözünden kayboldu! 835
خود همان بد دیگر او را کس ندید ** چون پری از آدمی شد ناپدید
Kendisi, halkın gözü önündeydi ama manası gizliydi... Halk, sakaldan, hırkadan başka neyi görür ki?
معنیاش پنهان و او در پیش خلق ** خلق کی بینند غیر ریش و دلق
Kendi gözünden de kayboldu, halkın gözünden de... İşte ondan sonra zümrüdü anka gibi âlemde meşhur oldu.
چون ز چشم خویش و خلقان دور شد ** همچو عنقا در جهان مشهور شد
Hangi kuşun canı, Kaf dağına geldiyse bütün âlem onu söyler, ondan bahseder.
جان هر مرغی که آمد سوی قاف ** جملهی عالم ازو لافند لاف
Bu doğu nuru da Sebe’e vurunca Belkıs’a da, oradaki halka da bir velveledir düştü!
چون رسید اندر سبا این نور شرق ** غلغلی افتاد در بلقیس و خلق
Ölmüş ruhların hepsi dirildiler, kanat çırptılar... Öldüler, ten mezarlarından başkaldırdılar! 840
روحهای مرده جمله پر زدند ** مردگان از گور تن سر بر زدند
Birbirlerine “Bak... Gökten bir sestir geldi” diye müjde vermeye başladılar.
یک دگر را مژده میدادند هان ** نک ندایی میرسد از آسمان
O sesten dinler gürbüzleşti... Gönüllerin dalları, yaprakları yeşerdi!
زان ندا دینها همیگردند گبز ** شاخ و برگ دل همی گردند سبز
Süleyman’dan gelen o nefes, Sur üfürülmüş gibi ölüleri mezarlarından kurtardı.
از سلیمان آن نفس چون نفخ صور ** مردگان را وا رهانید از قبور
Ey dinleyen, yakini Allah daha iyi bilir ya, bu devir geçti... (Kendi zamanına ve zamanının Süleyman’ına dikkat et de) bundan böyle kutluluk senin olsun!
مر ترا بادا سعادت بعد ازین ** این گذشت الله اعلم بالیقین
Sebe’nin ehlinin geri kalan hikâyesi, Süleyman aleyhisselâm’ın Belkıs’ı ve kavmini doğru yola getirmesi, her birinin haline göre din ve gönül müşküllerini halletmesi, her cins kuşun, kendi cinsinden olan kuşu kuşun ötüşüyle kuşun yiyeceği şeylerle avlaması
بقیهی قصهی اهل سبا و نصیحت و ارشاد سلیمان علیهالسلام آل بلقیس را هر یکی را اندر خور خود و مشکلات دین و دل او و صید کردن هر جنس مرغ ضمیری به صفیر آن جنس مرغ و طعمهی او
İştiyak çekercesine Sebe’e ait hikâyeyi söylüyorum... Çünkü seher yeli, Laleliğe esip geldi! 845
قصه گویم از سبا مشتاقوار ** چون صبا آمد به سوی لالهزار