Anlayış gözünde nem olmasaydı bu sebebi daha açık anlatırdım!
این سبب را من معین گفتمی ** گر نبودی چشم فهمت را نمی
Taht haddinden fazla büyüktü; nakledilmesine imkân yoktu.
از بزرگی تخت کز حد میفزود ** نقل کردن تخت را امکان نبود
Pek ince sanatlıydı... Beden gibi eczası, tamamı ile birbirine bitişmişti... Ayrılıp götürülmesi de mümkün değildi, kırılabilirdi.
خرده کاری بود و تفریقش خطر ** همچو اوصال بدن با همدگر
Süleyman dedi ki: Sonunda tahttan da, taçtan da soğuyacak ya!880
پس سلیمان گفت گر چه فیالاخیر ** سرد خواهد شد برو تاج و سریر
Can, birlik âlemine ulaşır, o âlemden baş gösterirse birliğin nuruna karşı bedenin nuru kalmaz artık.
چون ز وحدت جان برون آرد سری ** جسم را با فر او نبود فری
İnci, denizin dibinden çıktı mı denizdeki köpüklerle çer çöpü hor hakir görürsün!
چون برآید گوهر از قعر بحار ** بنگری اندر کف و خاشاک خوار
Nurlar saçan güneş doğdu, baş gösterdi mi artık akrebin kuyruğunda kim yurt tutmak ister?
سر بر آرد آفتاب با شرر ** دم عقرب را کی سازد مستقر
Fakat bütün bunlarla beraber yine de onun tahtını getirtmek lâzım.
لیک خود با این همه بر نقد حال ** جست باید تخت او را انتقال
Getirtmeli de buluştuğu vakit üzülmesin... Çocukça dileği yerine gelmiş olsun.885
تا نگردد خسته هنگام لقا ** کودکانه حاجتش گردد روا
O taht bizce adi bir şey ama onca pek aziz... Ne yapalım, hurilerin sofrasında birde şeytan bulunsun!
هست بر ما سهل و او را بس عزیز ** تا بود بر خوان حوران دیو نیز
Hem o nazlı tahtı, sonradan Eyaz’a hırkasıyla çarığı nasıl ibret olduysa ona da ibret olur!
عبرت جانش شود آن تخت ناز ** همچو دلق و چارقی پیش ایاز
Bu tahta bakar da neye tutulduğunu, nereden nereye geldiğini, ne haldeyken ne hale büründüğünü bilir, anlar!
تا بداند در چه بود آن مبتلا ** از کجاها در رسید او تا کجا
Allah da toprağı, meniyi ve et parçasını daima bizim gözümüz önünde tutmuyor mu?
خاک را و نطفه را و مضغه را ** پیش چشم ما همیدارد خدا
A kötü niyetli bak... Seni ne halden ne hale getirdim? Şimdi onlardan nefret ediyorsun değil mi?890
کز کجا آوردمت ای بدنیت ** که از آن آید همی خفریقیت
Sen o devirlerde o toprağa, meniye, et parçasına âşıktın... O zamanlar bu kerem ve ihsanı inkâr ediyordun!
تو بر آن عاشق بدی در دور آن ** منکر این فضل بودی آن زمان
Önce toprak halindeyken ( ben nereden akıl ve ruh sahibi olacağım diye) inkârda bulunuyordun ya... bu kerem ve ihsan, o inkârını gidermek içindir.
این کرم چون دفع آن انکار تست ** که میان خاک میکردی نخست
Canlanman, evvelki inkârına karşı reddedilmez bir delildir... Şu hastalığın dermandan da beter oldu ya!
حجت انکار شد انشار تو ** از دوا بدتر شد این بیمار تو
Toprağın bu işi yapmasına imkân mı var... Meni, düşmanlıkta bulunur, inkâra düşer mi hiç?
خاک را تصویر این کار از کجا ** نطفه را خصمی و انکار از کجا
O zamanlar gönülsüz ve ruhsuzdun... Bu yüzden düşünceyi de inkâr ediyordun, inkârı da!895
چون در آن دم بیدل و بیسر بدی ** فکرت و انکار را منکر بدی
Cemadken insan olacağını inkâr ederdin, şimdi de haşr olmayı inkâr etmede ayak diredin!
از جمادی چونک انکارت برست ** هم ازین انکار حشرت شد درست
Sen şuna benzersin: Adam gelir, kapıyı döver de ev sahibi, içerden “Ev sahibi evde yok diye bağırır.
پس مثال تو چو آن حلقهزنیست ** کز درونش خواجه گوید خواجه نیست
Kapıyı döven bu “Ev sahibi evde yok” sözünden anlar ve ev sahibi içerdedir... Halkadan elini çekmez!
حلقهزن زین نیست دریابد که هست ** پس ز حلقه بر ندارد هیچ دست
Senin inkârın da Allah’ın cemad âleminden yüzlerce haşirde bulunduğunu, yüzlerce can yarattığını gösterir, belli eder!
پس هم انکارت مبین میکند ** کز جماد او حشر صد فن میکند
Su ve toprağın “Hel etâ”dan inkâr doğurmasına dek, (insanın aslî maddesi bile yokken nihayet sudan, topraktan meni haline gelip duygu ve görgü sahibi olmasına kadar) nice sıfatlar düzüldü, koşuldu!900
چند صنعت رفت ای انکار تا ** آب و گل انکار زاد از هل اتی
İşte su ve toprak (yani insan) da (inkârda bulunuyor ama hakikatte) inkâr etmemekte... Yalnız o ev sahibi gibi “o haber veren içerde yok” diye bağırmakta!
آب وگل میگفت خود انکار نیست ** بانگ میزد بیخبر که اخبار نیست