O zamanlar gönülsüz ve ruhsuzdun... Bu yüzden düşünceyi de inkâr ediyordun, inkârı da!895
چون در آن دم بیدل و بیسر بدی ** فکرت و انکار را منکر بدی
Cemadken insan olacağını inkâr ederdin, şimdi de haşr olmayı inkâr etmede ayak diredin!
از جمادی چونک انکارت برست ** هم ازین انکار حشرت شد درست
Sen şuna benzersin: Adam gelir, kapıyı döver de ev sahibi, içerden “Ev sahibi evde yok diye bağırır.
پس مثال تو چو آن حلقهزنیست ** کز درونش خواجه گوید خواجه نیست
Kapıyı döven bu “Ev sahibi evde yok” sözünden anlar ve ev sahibi içerdedir... Halkadan elini çekmez!
حلقهزن زین نیست دریابد که هست ** پس ز حلقه بر ندارد هیچ دست
Senin inkârın da Allah’ın cemad âleminden yüzlerce haşirde bulunduğunu, yüzlerce can yarattığını gösterir, belli eder!
پس هم انکارت مبین میکند ** کز جماد او حشر صد فن میکند
Su ve toprağın “Hel etâ”dan inkâr doğurmasına dek, (insanın aslî maddesi bile yokken nihayet sudan, topraktan meni haline gelip duygu ve görgü sahibi olmasına kadar) nice sıfatlar düzüldü, koşuldu!900
چند صنعت رفت ای انکار تا ** آب و گل انکار زاد از هل اتی
İşte su ve toprak (yani insan) da (inkârda bulunuyor ama hakikatte) inkâr etmemekte... Yalnız o ev sahibi gibi “o haber veren içerde yok” diye bağırmakta!
آب وگل میگفت خود انکار نیست ** بانگ میزد بیخبر که اخبار نیست
Bunu yüz türlü açar, anlatırım ama ince sözlerden insanın aklı sürçer... Onun için vazgeçiyorum!
من بگویم شرح این از صد طریق ** لیک خاطر لغزد از گفت دقیق
Süleyman aleyhisselâm’ın Belkıs’ın tahtını Sebe’den getirtmeye bir çare bulması
چاره کردن سلیمان علیهالسلام در احضار تخت بلقیس از سبا
Bir ifrit dedi ki: Sen daha yerinden kalkmadan ben, tahtını getiririm.
گفت عفریتی که تختش را به فن ** حاضر آرم تا تو زین مجلس شدن
Asaf da “İsm-i âzam kudretiyle ben, bir anda bu tahtı buraya getiririm” dedi.
گفت آصف من به اسم اعظمش ** حاضر آرم پیش تو در یک دمش
İfrit, sihirde üstattı ama o taht, Asaf’ın nefesiyle geldi.905
گرچه عفریت اوستاد سحر بود ** لیک آن از نفخ آصف رو نمود
حاضر آمد تخت بلقیس آن زمان ** لیک ز آصف نه از فن عفریتیان
Süleyman, Allah’a hamd olsun dedi... Bu nimeti de âlemlerin Rabi’nin lütfuyla gördüm, bunun gibi yüzlercesini de!
گفت حمدالله برین و صد چنین ** که بدیدستم ز رب العالمین
Sonra tahta baktı da dedi ki: Evet sen ahmakları aldatabilirsin ey ağaç!
پس نظر کرد آن سلیمان سوی تخت ** گفت آری گولگیری ای درخت
Nakşedilmiş, bezenmiş tahta ve taş önünde nice aptallar baş kor, secde eder!
پیش چوب و پیش سنگ نقش کند ** ای بسا گولان که سرها مینهند
Secde edenin de canından haberi yoktur, secde edilenin de... Ancak canından bir hareket ve azıcık bir eser görmüştür, işte o kadar!910
ساجد و مسجود از جان بیخبر ** دیده از جان جنبشی واندک اثر
Şaşırıp kaldığı sıralarda taşın söz söylediğini, işarette bulunduğunu görmüşte büsbütün hayretlere dalmıştır!
دیده در وقتی که شد حیران و دنگ ** که سخن گفت و اشارت کرد سنگ
O kötü kişi, ibadet tavlasını yerinde oynamamıştır da bu yüzden taştan aslanı sahici aslan sanmıştır.
نرد خدمت چون بنا موضع بباخت ** شیر سنگین را شقی شیری شناخت
Hakiki aslan da, kereminden cömertlik etmiş, hemencecik köpeğin önüne bir kemik fırlatıp atmış...
از کرم شیر حقیقی کرد جود ** استخوانی سوی سگ انداخت زود
O köpek, doğru özlü değil ama bizim kemik verişimiz umumî bir lütûftur, demiştir!
گفت گرچه نیست آن سگ بر قوام ** لیک ما را استخوان لطفیست عام
Halime’nin Mustafa aleyhisselâm’ı sütten kesince kaybetmesi ve putlardan yardım istemesi, putların titreyip secdeye kapanmaları, Mustafa sallallahu aleyhi vesellem’in ululuğuna şahadet etmeleri
قصهی یاری خواستن حلیمه از بتان چون عقیب فطام مصطفی را علیهالسلام گم کرد و لرزیدن و سجدهی بتان و گواهی دادن ایشان بر عظمت کار مصطفی صلیالله علیه و سلم
Sana Halime’nin gizli hikâyesini söyleyeyim de gönlünden gam gitsin!915
قصهی راز حلیمه گویمت ** تا زداید داستان او غمت
Mustafa’yı sütten kesince fesleğen ve gül gibi elini alıp bağrına basarak...
مصطفی را چون ز شیر او باز کرد ** بر کفش برداشت چون ریحان و ورد
Her iyi ve kötüden kaçırıp esirgeyerek o padişahlar padişahını atasına teslim etmek üzere Mekke’ye geldi.
میگریزانیدش از هر نیک و بد ** تا سپارد آن شهنشه را به جد
O emaneti, zayi etmeden korkarak Kâbe’ye geldi, Hatîm’e girdi.
چون همی آورد امانت را ز بیم ** شد به کعبه و آمد او اندر حطیم
Fakat bu sırada havadan “Ey Hatîm, sana pek büyük bir güneş doğdu...
از هوا بشنید بانگی کای حطیم ** تافت بر تو آفتابی بس عظیم