حاضر آمد تخت بلقیس آن زمان ** لیک ز آصف نه از فن عفریتیان
Süleyman, Allah’a hamd olsun dedi... Bu nimeti de âlemlerin Rabi’nin lütfuyla gördüm, bunun gibi yüzlercesini de!
گفت حمدالله برین و صد چنین ** که بدیدستم ز رب العالمین
Sonra tahta baktı da dedi ki: Evet sen ahmakları aldatabilirsin ey ağaç!
پس نظر کرد آن سلیمان سوی تخت ** گفت آری گولگیری ای درخت
Nakşedilmiş, bezenmiş tahta ve taş önünde nice aptallar baş kor, secde eder!
پیش چوب و پیش سنگ نقش کند ** ای بسا گولان که سرها مینهند
Secde edenin de canından haberi yoktur, secde edilenin de... Ancak canından bir hareket ve azıcık bir eser görmüştür, işte o kadar!910
ساجد و مسجود از جان بیخبر ** دیده از جان جنبشی واندک اثر
Şaşırıp kaldığı sıralarda taşın söz söylediğini, işarette bulunduğunu görmüşte büsbütün hayretlere dalmıştır!
دیده در وقتی که شد حیران و دنگ ** که سخن گفت و اشارت کرد سنگ
O kötü kişi, ibadet tavlasını yerinde oynamamıştır da bu yüzden taştan aslanı sahici aslan sanmıştır.
نرد خدمت چون بنا موضع بباخت ** شیر سنگین را شقی شیری شناخت
Hakiki aslan da, kereminden cömertlik etmiş, hemencecik köpeğin önüne bir kemik fırlatıp atmış...
از کرم شیر حقیقی کرد جود ** استخوانی سوی سگ انداخت زود
O köpek, doğru özlü değil ama bizim kemik verişimiz umumî bir lütûftur, demiştir!
گفت گرچه نیست آن سگ بر قوام ** لیک ما را استخوان لطفیست عام
Halime’nin Mustafa aleyhisselâm’ı sütten kesince kaybetmesi ve putlardan yardım istemesi, putların titreyip secdeye kapanmaları, Mustafa sallallahu aleyhi vesellem’in ululuğuna şahadet etmeleri
قصهی یاری خواستن حلیمه از بتان چون عقیب فطام مصطفی را علیهالسلام گم کرد و لرزیدن و سجدهی بتان و گواهی دادن ایشان بر عظمت کار مصطفی صلیالله علیه و سلم
Sana Halime’nin gizli hikâyesini söyleyeyim de gönlünden gam gitsin!915
قصهی راز حلیمه گویمت ** تا زداید داستان او غمت
Mustafa’yı sütten kesince fesleğen ve gül gibi elini alıp bağrına basarak...
مصطفی را چون ز شیر او باز کرد ** بر کفش برداشت چون ریحان و ورد
Her iyi ve kötüden kaçırıp esirgeyerek o padişahlar padişahını atasına teslim etmek üzere Mekke’ye geldi.
میگریزانیدش از هر نیک و بد ** تا سپارد آن شهنشه را به جد
O emaneti, zayi etmeden korkarak Kâbe’ye geldi, Hatîm’e girdi.
چون همی آورد امانت را ز بیم ** شد به کعبه و آمد او اندر حطیم
Fakat bu sırada havadan “Ey Hatîm, sana pek büyük bir güneş doğdu...
از هوا بشنید بانگی کای حطیم ** تافت بر تو آفتابی بس عظیم
Ey Hatîm, bugün sana cömertlik güneşinden yüz binlerce nur isabet ediverdi...920
ای حطیم امروز آید بر تو زود ** صد هزاران نور از خورشید جود
Ey Hatîm, bugün sana, talih ve bahtın, ardında çavuş olduğu ulular ulusu bir padişah gelip kondu...
ای حطیم امروز آرد در تو رخت ** محتشم شاهی که پیک اوست بخت
Şüphe yok ki yeni baştan yücelikler âlemine mensup canların konağı olacaksın...
ای حطیم امروز بیشک از نوی ** منزل جانهای بالایی شوی
Tertemiz canlar her yandan bölük bölük, takım takım, şevklerinden sarhoş olarak sana gelecekler” diye ses geliyordu.
جان پاکان طلب طلب و جوق جوق ** آیدت از هر نواحی مست شوق
Halime bu sese şaşırıp kaldı... ne önde kimse vardı, ne artta!
گشت حیران آن حلیمه زان صدا ** نه کسی در پیش نه سوی قفا
Altı cihette de kimse yoktu... fakat bu canlar feda olası ses, ardı ardına gelip durmaktaydı.925
شش جهت خالی ز صورت وین ندا ** شد پیاپی آن ندا را جان فدا
Halime, o güzel ses nereden geliyor, kim söylüyor diye araştırmak üzere Mustafa’yı yere bıraktı.
مصطفی را بر زمین بنهاد او ** تا کند آن بانگ خوش را جست و جو