English    Türkçe    فارسی   

4
912-936

  • O kötü kişi, ibadet tavlasını yerinde oynamamıştır da bu yüzden taştan aslanı sahici aslan sanmıştır.
  • Hakiki aslan da, kereminden cömertlik etmiş, hemencecik köpeğin önüne bir kemik fırlatıp atmış...
  • O köpek, doğru özlü değil ama bizim kemik verişimiz umumî bir lütûftur, demiştir!
  • Halime’nin Mustafa aleyhisselâm’ı sütten kesince kaybetmesi ve putlardan yardım istemesi, putların titreyip secdeye kapanmaları, Mustafa sallallahu aleyhi vesellem’in ululuğuna şahadet etmeleri
  • Sana Halime’nin gizli hikâyesini söyleyeyim de gönlünden gam gitsin! 915
  • Mustafa’yı sütten kesince fesleğen ve gül gibi elini alıp bağrına basarak...
  • Her iyi ve kötüden kaçırıp esirgeyerek o padişahlar padişahını atasına teslim etmek üzere Mekke’ye geldi.
  • O emaneti, zayi etmeden korkarak Kâbe’ye geldi, Hatîm’e girdi.
  • Fakat bu sırada havadan “Ey Hatîm, sana pek büyük bir güneş doğdu...
  • Ey Hatîm, bugün sana cömertlik güneşinden yüz binlerce nur isabet ediverdi... 920
  • Ey Hatîm, bugün sana, talih ve bahtın, ardında çavuş olduğu ulular ulusu bir padişah gelip kondu...
  • Şüphe yok ki yeni baştan yücelikler âlemine mensup canların konağı olacaksın...
  • Tertemiz canlar her yandan bölük bölük, takım takım, şevklerinden sarhoş olarak sana gelecekler” diye ses geliyordu.
  • Halime bu sese şaşırıp kaldı... ne önde kimse vardı, ne artta!
  • Altı cihette de kimse yoktu... fakat bu canlar feda olası ses, ardı ardına gelip durmaktaydı. 925
  • Halime, o güzel ses nereden geliyor, kim söylüyor diye araştırmak üzere Mustafa’yı yere bıraktı.
  • Her tarafa göz gezdirdi... o sırlar açan, gizli şeyler söyleyen padişah nerede diye her tarafa baktı.
  • Yarabbi, böyle yüce bir ses sağdan, soldan gelmede... Fakat söyleyen kim? diyordu.
  • Kimseyi göremeyince şaşırdı, ümidi kesildi, söyleyeni bulamayacağını anladı... Söğüt dalı gibi her tarafı tir tir titriyordu.
  • Tekrar o aklı başında olan çocuğu bıraktığı yere döndü... Bir de ne baksın, Mustafa, koyduğu yerde yok! 930
  • Büsbütün şaşırdı... Konağı dertlerle karardı âdeta!
  • Şu yana, bu yana koşup bağırmaya, bir tanecik incimi kim aldı benim diye feryat etmeye başladı.
  • Mekkeliler biz bilmiyoruz... Hatta orada bir çocuk olduğunu bile görmedik dediler.
  • Halime öyle bir feryat edip ağlamaya başladı ki onun ağlamasını görüp başkaları da ağladılar!
  • Göğsünü döverek öyle yanık yanık ağlıyordu ki ağlamasına bakıp yıldızlar bile ağlamaya koyuldular! 935
  • Halime’yi, yardım istemek üzere putlara götüren ihtiyar Arap
  • Bu sırada ihtiyar bir adam, elindeki sopasını kaka kaka çıkageldi. Dedi ki: “A Halime, başına ne geldi senin?