English    Türkçe    فارسی   

4
972-996

  • Kime ağlayıp sızlanayım... Kime şikâyet edeyim? Yüzlerce gönülle sevdalara kapılanlara döndüm şimdi.
  • O çocuğun gayreti, gayb sırlarını söyletmiyor, ağzımı yumuyor benim... Şu kadar söyleyeyim: Çocuğum kayboldu!
  • Fakat şimdi başka bir şey söylesem halk, beni delirdi sanır, zincirlere vurur!”
  • İhtiyar dedi ki: “Halime, şad ol... Şükür secdesine kapan, yüzünü pek yırtma. 975
  • Gam yeme... O kaybolmaz, belki bütün âlem onda kaybolur!
  • Her an onun önünde, ardında yüzbinlerce gözcü bekçi var; onu korurlar.
  • Görmedin mi? O hünerli putlar, çocuğun adını duyunca nasıl yerlere kapandılar, secde ettiler!
  • Bu devir yeryüzünde acayip bir devir... Ben ihtiyarladım gittim de buna benzer bir şey görmedim.
  • Bu haberden taşlar nasıl feryada geldiler? Bilmem artık suçlulara neler olur? 980
  • Taşa biz mabut diyoruz, mabut oluşta onun bir suçu yok... Sen de ona kul olmaya mecbur değilsin!
  • (Fakat ona sen mabut diyorsun, o da bunu reddediyor, kabul etmeye mecbur.) O, mecburken bu derecede korkarsa artık suçluya neler olacak, bir düşün!
  • Mustafa’nın ceddi Abdülmuttalib’in Halime’nin Muhammed aleyhisselâm’ı kaybettiğini, şehrin etrafında dönüp dolaşarak aradığını ve Kâbe’de ağlayıp sızladığını, Allah’tan Muhammed aleyhisselâm’ı bulmayı niyaz ettiğini duyması
  • Mustafa’nın ceddi, Halime’nin halini, halk içinde ağlayıp sızladığını,
  • Sesi, bir millik mesafeye yetişecek kadar feryat ve figan ettiğini duyunca,
  • İşi anladı... eliyle göğsünü yumruklamaya, bağırıp ağlamaya koyuldu. 985
  • Derken yana yakıla Kâbe kapısına gelip dedi ki: “Ey gece sırlarını da, gündüzün gizlenen işleri de bilen Allah!
  • Kendimde bir hüner, bir marifet görmüyorum ki senin gibisiyle sırdaş olayım.
  • Kendimde bir ehliyet görmüyorum ki bu kutlu kapıda makbule geçeyim.
  • Ne başımda bir değer var, ne secdemde... Ne de ağlamamla bir devlet gülümser benim.
  • Ancak o eşi bulunmaz tek incinin yüzünde senin lütuf eserlerini görmüşüm ey kerem sahibi Allah’ım. 990
  • O bizden ama bize benzemiyor... Biz hep bakırız, Ahmet kimya!
  • Onda gördüğüm şaşılacak şeyleri ne bir dostta gördüm ben, ne bir düşmanda!
  • Bu çocuğa ihsan ettiğin faziletleri, birisi yüzyıl mücadelede bulunsa elde edemez”, nişanesini bile bulamaz.
  • Senin ona olan inayetlerini iyice gördüm... Anladım ki o senin denizinin biricik incisi!
  • Ben de işte sana onu şefaatçi getirmedeyim... Onun yüzü suyu hürmetine ey herkesin halini bilen Allah, o ne haldedir; bana bildir! 995
  • Kâbe içinden derhal bir ses geldi: “şimdi sana yüz gösterecek!