English    Türkçe    فارسی   

5
102-126

  • Bu suretle düşmanını kendi yanındayken bile göstermez. Allah kudreti, bundan da artık, bundan da üstün.
  • Mustafa onun geceki halini görüyordu. Fakat Allah fermanı,
  • Ona hatasını bildirmeden bir yol açmasına, o kötülükle bir kuyuya düşmesine mani olmaktaydı.
  • Allah hikmeti ve gökten inen emir, onun kendisini o halde görmesini istemekteydi. 105
  • Nice düşmanlıklar vardır ki dostluğa çıkar. Nice yıkılmalar vardır ki yapılmaya döner.
  • Bir herzevekil, o pis yatağı, inadına Peygamberin yanına getirdi.
  • Ve gör hele, konuğun bu işi işlemiş dedi. Alemlere rahmet olan Mustafa, bir güldü.
  • Getir o ibriği dedi, hepsini kendi elimle yıkayayım dedi.
  • Herkes “Allah hakki için yapma, canımız da sana kurban olsun, tenimiz de. 110
  • Sen bırak bu pisliği biz yıkayalım. Bu iş, el işidir, gönül işi değil.
  • Ey hakkında “Le amruka-ömrün için” diye Allah’nın and içtiği zat, Allah sana ömür dedi. Seni halife yaptı, kürsüye oturttu.
  • Biz sana hizmet için yaşıyoruz, sen hizmet etmeye kalkışırsan biz ne oluruz? “ dedi.
  • Peygamber dedi ki: “Ben de biliyorum, fakat şimdi bunu ben yıkayacağım. Bunu bizzat yıkamamda bir hikmet var.”
  • Bu söz Peygamber sözü diye hepsi sustular, bu sır nedir, hele bir çıksın diye beklemeye koyuldular. 115
  • Peygamber o pisliği, bilhassa Allah buyruğu ile adamakıllı yıkamakta idi, riya ile değil.
  • Çünkü, gönlü bunu sen yıka bunda kat kat hikmetler var diyordu.
  • Mustafa, onun pis yatağını eliyle yıkarken o konuğun geri dönmesi, utanıp elbisesini yırtarak kendisine ve haline ağlamaya başlaması ve bunun sebebi
  • O kafirciğin bir armağan heykeli vardı. Onu kaybolmuş görünce kararı kalmadı.
  • Dedi ki gece kaldığım odadadır haberim olmadan orada bıraktım.
  • Utanıyordu ama hırsı da onu, o yana çekiyordu. Hırs ejderhadır küçücük bir şey değil. 120
  • Heykelin ardına düşüp koşa koşa geldi, onu Mustafa’nın odasında gördü.
  • Gördü ama Allah eli bizzat o pisliği yıkamaktaydı, kötü gözler ondan ırak olsun; kafir bunu da gördü.
  • Gördü de heykeli hatırından çıktı. Onda bir coşkunluktur baş gösterdi, yakasını yırttı.
  • İki elini yüzüne, başına vuruyor, kafasını duvara kapıya çarpıyordu.
  • Bir halde ki burnundan, başından kanlar revan olmaya başladı. O ulu Peygamber, ona acıdı. 125
  • Naralar atıyordu. Halk başına toplanınca, Ey halk sakının diyordu.