- Aklının suyunu her diken, çekip durdukça akıl suyun, meyvelere nasıl ulaşabilir? 1085
- آب هش را میکشد هر بیخ خار ** آب هوشت چون رسد سوی ثمار
- Kendine gel de o kötü dalı kes, buda. Bu güzel dala su ver de tazelendir.
- هین بزن آن شاخ بد را خو کنش ** آب ده این شاخ خوش را نو کنش
- Şimdi ikisi de yeşil ama sonuna bak. Bu sonunda bir şeye yaramaz, öbürüyse meyve verir.
- هر دو سبزند این زمان آخر نگر ** کین شود باطل از آن روید ثمر
- Bağın suyu buna helaldir, ona haram. Aralarındaki farkı sonunda görürsün vesselam.
- آب باغ این را حلال آن را حرام ** فرق را آخر ببینی والسلام
- Adalet nedir? ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? dikeni sulamak.
- عدل چه بود آب ده اشجار را ** ظلم چه بود آب دادن خار را
- Adalet bir nimeti yerine koymaktır, her su çeken tohumu sulamak değil. 1090
- عدل وضع نعمتی در موضعش ** نه بهر بیخی که باشد آبکش
- Zulüm nedir? bir şeyi yerinde kullanmamak, yeri olmayan yere koymak. Bu da ancak belaya kaynak olur.
- ظلم چه بود وضع در ناموضعی ** که نباشد جز بلا را منبعی
- Tanrı nimetini cana, akla ver, iç ağrısına uğramış, düğümlerle, sıkıntılarla dopdolu olmuş tabiata değil.
- نعمت حق را به جان و عقل ده ** نه به طبع پر زحیر پر گره
- Dünya gamının savaşını bedenine yükle. O can çekişmeyi gönlüne, canına az tattır.
- بار کن بیگار غم را بر تنت ** بر دل و جان کم نه آن جان کندنت
- Yük dengini İsa’nın başına koymuş da; tekme atan, yuvarlanıp kalgıyan eşeği çayıra salıveriyor.
- بر سر عیسی نهاده تنگ بار ** خر سکیزه میزند در مرغزار
- Sürmeyi kulağa çekmezler. Gönül işini bedenden istemek şart değildir. 1095
- سرمه را در گوش کردن شرط نیست ** کار دل را جستن از تن شرط نیست
- Gönülsen yürü, nazlan, horluk çekme. Bedensen şeker yeme, zehir tat!
- گر دلی رو ناز کن خواری مکش ** ور تنی شکر منوش و زهر چش
- Zehir bedene faydalıdır, şeker zararlı. Bedenin yardım görmemesi daha iyidir.
- زهر تن را نافعست و قند بد ** تن همان بهتر که باشد بیمدد
- Cehennem odunu bedendir, onu azalt, bir odun daha biterse hemen kes!
- هیزم دوزخ تنست و کم کنش ** ور بروید هیزمی رو بر کنش
- Yoksa iki alemde de Ebuleheb’in karısı gibi odun hamalı olursun, odun hamalı.
- ورنه حمال حطب باشی حطب ** در دو عالم همچو جفت بولهب
- Sidre dalını odundan farket, ikisi de yeşil görünür yiğidim ama bir değildir. 1100
- از حطب بشناس شاخ سدره را ** گرچه هر دو سبز باشند ای فتی
- O dalın aslı yedinci kat göktü. Bu dalın aslı ise ateştir, dumandır.
- اصل آن شاخست هفتم آسمان ** اصل این شاخست از نار و دخان
- Duyguya göre ikisi de birbirine benzer. Çünkü göz ve duygunun mezhebi, yanlış görmedir.
- هست مانندا به صورت پیش حس ** که غلطبینست چشم و کیش حس
- Bu, can gözüne görünür, gönle varmak için yorul çabala.
- هست آن پیدا به پیش چشم دل ** جهد کن سوی دل آ جهد المقل
- Ayağın yoksa yuvarlan da nihayet her azı, her çoğu gör.
- ور نداری پا بجنبان خویش را ** تا ببینی هر کم و هر بیش را
- Şu beytin manası: Yolcuysan, yoldaysan, sana yol açarlar. Yok olursan sana varlıkla yönelirler.
- در معنی این بیت «گر راه روی راه برت بگشایند ور نیست شوی بهستیت بگرایند»
- Zeliha, her taraftan kapıları kapadı ama Yusuf’ta hiçbir hareket görünmedi. 1105
- گر زلیخا بست درها هر طرف ** یافت یوسف هم ز جنبش منصرف
- Kilit ve kapı tekrar açıldı, yol göründü. Çünkü Yusuf, Tanrısına dayanmıştı, her yana dönüp dolaşmaktaydı.
- باز شد قفل و در و شد ره پدید ** چون توکل کرد یوسف برجهید
- Alemde bir yarık görünmemede ama Yusuf gibi hayran bir halde her yana koşup gelmek gerek.
- گر چه رخنه نیست عالم را پدید ** خیره یوسفوار میباید دوید
- Ki kilit açılsın, kapı görünsün, mekansızlık size yer olsun.
- تا گشاید قفل و در پیدا شود ** سوی بیجایی شما را جا شود
- Ey sınanan kişi, aleme geldin ama geldiğin yolu hiç görmüyor musun?
- آمدی اندر جهان ای ممتحن ** هیچ میبینی طریق آمدن