- Duraklarda uykuda ve sarhoş olarak geçtiniz. Yoldan, yukarıdan, aşağıdan bir haberiniz bile yoktu.    1125
 
		    - از منازل خفته بگذشتید و مست  ** بیخبر از راه و از بالا و پست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bizse hoş bir halde beş duygu ve altı cihet aleminin ötesinden ta beş duygu ve altı cihet alemine kadar uyanık olarak yürüdük.
 
		    - ما به بیداری روان گشتیم و خوش  ** از ورای پنج و شش تا پنج و شش 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kılavuzlarımız haberdardı yol biliyorlardı. Onun için durakların aslını temelini gördük. 
 
		    - دیده منزلها ز اصل و از اساس  ** چون قلاووز آن خبیر و رهشناس 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Peygamberlik davasına kalkışsan hakkında padişaha, ona işkence ettir de bir daha bu çeşit söz söylemesin dediler. 
 
		    - شاه را گفتند اشکنجهش بکن  ** تا نگوید جنس او هیچ این سخن 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Padişah, onu pek bitkin pek zayıf gördü. Bir sille vurulsa ölüverecekti. 
 
		    - شاه دیدش بس نزار و بس ضعیف  ** که به یک سیلی بمیرد آن نحیف 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Artık onu dövmenin ona işkence etmenin imkanı mı vardı? Bedeni adeta cama dönmüştü.    1130
 
		    - کی توان او را فشردن یا زدن  ** که چو شیشه گشته است او را بدن 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Padişah, ona güzellikle neden bu serkeşlik davasına giriştin? Diye sorayım, 
 
		    - لیک با او گویم از راه خوشی  ** که چرا داری تو لاف سر کشی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Burada sertlik iş görmez tatlı dil, yılanı bile ininden çıkarır dedi.
 
		    - که درشتی ناید اینجا هیچ کار  ** هم به نرمی سر کند از غار مار 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Halkı onun başından dağıttı. Padişah iyi bir adamdı zikri, virdi de iyilikti. 
 
		    - مردمان را دور کرد از گرد وی  ** شه لطیفی بود و نرمی ورد وی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Onu bir yere oturttu, yerini yurdunu sordu. Neyle geçinirsin nereye sığınırsın dedi.
 
		    - پس نشاندش باز پرسیدش ز جا  ** که کجا داری معاش و ملتجی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Adam dedi ki: Darüsselam’danım, oradan yola çıktım, bu melamet yurduna düştüm.    1135
 
		    - گفت ای شه هستم از دار السلام  ** آمده از ره درین دار الملام 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Ne bir evim var, ne benimle düşüp kalkan. Hiç ayın yerde evi olur mu? 
 
		    - نه مرا خانهست و نه یک همنشین  ** خانه کی کردست ماهی در زمین 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Padişah latife ederek dedi ki: Ne yedin kuşluk övünü olarak neyin var? 
 
		    - باز شه از روی لاغش گفت باز  ** که چه خوردی و چه داری چاشتساز 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İştahın var mı? Sabahleyin ne yedin ki böyle sarhoş bir hale gelmiş, atıp tutuyor, esip savuruyorsun?
 
		    - اشتهی داری چه خوردی بامداد  ** که چنین سرمستی و پر لاف و باد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Adam, kuru, yaş, ekmeğin olsaydı peygamberlik davasına kalkışır mıydım hiç? 
 
		    - گفت اگر نانم بدی خشک و طری  ** کی کنیمی دعوی پیغامبری 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Bu kalabalığa peygamberlik etmek, dağda kalp aramaya benzer.    1140
 
		    - دعوی پیغامبری با این گروه  ** همچنان باشد که دل جستن ز کوه 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hiç kimse dağdan, taştan akıl ve gönül aramaz, anlayış ve müşkül şeyleri belleyiş ferasetini istemez. 
 
		    - کس ز کوه و سنگ عقل و دل نجست  ** فهم و ضبط نکتهی مشکل نجست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen ne dersen dağ da sana hemen onu söyler, alaycılar gibi seninle alay eder.
 
		    - هر چه گویی باز گوید که همان  ** میکند افسوس چون مستهزیان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu kavim nerede, bu kavime haber vermek nerede? Cansız bir şeyden kim can ister? 
 
		    - از کجا این قوم و پیغام از کجا  ** از جمادی جان کرا باشد رجا 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen, bir kadından, yahut paradan haber, verirsen hepsi malını, senin önüne kor. 
 
		    - گر تو پیغام زنی آری و زر  ** پیش تو بنهند جمله سیم و سر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Filan yerde seni bir güzel oğlan çağırıyor, sana aşık olmuş dersen bunu anlar.    1145
 
		    - که فلان جا شاهدی میخواندت  ** عاشق آمد بر تو او میداندت 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat Tanrı’dan bal gibi haber verir, ey ahdına bütün kul, Tanrı’ya gel dersen, 
 
		    - ور تو پیغام خدا آری چو شهد  ** که بیا سوی خدا ای نیکعهد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu ölü alemden vazgeç de azık ve kar alemine git. Madem ki baki olmak imkanı var, fani olma diye öğütte bulunursan, 
 
		    - از جهان مرگ سوی برگ رو  ** چون بقا ممکن بود فانی مشو 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Senin kanına kastederler. Fakat bu, din ve hüner taassubundan değildir.
 
		    - قصد خون تو کنند و قصد سر  ** نه از برای حمیت دین و هنر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Halkın, onları Tanrı’ya ve ebedilik abıhayatına çağıran Tanrı velilerine düşman olmasının ve onlarla yabancı bir halde yaşamasının sebebi
 
		  - سبب عداوت عام و بیگانه زیستن ایشان به اولیاء خدا کی بحقشان میخوانند و با آب حیات ابدی 
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hatta mala mülke sarılmaları yüzünden bu sözleri duymak, onlara acı gelir. 
 
		    - بلک از چفسیدگی در خان و مان  ** تلخشان آید شنیدن این بیان