- Bu kalabalığa peygamberlik etmek, dağda kalp aramaya benzer.    1140
- دعوی پیغامبری با این گروه  ** همچنان باشد که دل جستن ز کوه 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hiç kimse dağdan, taştan akıl ve gönül aramaz, anlayış ve müşkül şeyleri belleyiş ferasetini istemez. 
- کس ز کوه و سنگ عقل و دل نجست  ** فهم و ضبط نکتهی مشکل نجست 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen ne dersen dağ da sana hemen onu söyler, alaycılar gibi seninle alay eder.
- هر چه گویی باز گوید که همان  ** میکند افسوس چون مستهزیان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu kavim nerede, bu kavime haber vermek nerede? Cansız bir şeyden kim can ister? 
- از کجا این قوم و پیغام از کجا  ** از جمادی جان کرا باشد رجا 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen, bir kadından, yahut paradan haber, verirsen hepsi malını, senin önüne kor. 
- گر تو پیغام زنی آری و زر  ** پیش تو بنهند جمله سیم و سر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Filan yerde seni bir güzel oğlan çağırıyor, sana aşık olmuş dersen bunu anlar.    1145
- که فلان جا شاهدی میخواندت  ** عاشق آمد بر تو او میداندت 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat Tanrı’dan bal gibi haber verir, ey ahdına bütün kul, Tanrı’ya gel dersen, 
- ور تو پیغام خدا آری چو شهد  ** که بیا سوی خدا ای نیکعهد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu ölü alemden vazgeç de azık ve kar alemine git. Madem ki baki olmak imkanı var, fani olma diye öğütte bulunursan, 
- از جهان مرگ سوی برگ رو  ** چون بقا ممکن بود فانی مشو 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Senin kanına kastederler. Fakat bu, din ve hüner taassubundan değildir.
- قصد خون تو کنند و قصد سر  ** نه از برای حمیت دین و هنر 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Halkın, onları Tanrı’ya ve ebedilik abıhayatına çağıran Tanrı velilerine düşman olmasının ve onlarla yabancı bir halde yaşamasının sebebi
- سبب عداوت عام و بیگانه زیستن ایشان به اولیاء خدا کی بحقشان میخوانند و با آب حیات ابدی 
 
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hatta mala mülke sarılmaları yüzünden bu sözleri duymak, onlara acı gelir. 
- بلک از چفسیدگی در خان و مان  ** تلخشان آید شنیدن این بیان 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Eşeğin yarasına bir bez bağlasan da o bez, yaraya yapışsa, sonra onu çekip çıkarmak istesen eşek derhal,    1150
- خرقهای بر ریش خر چفسید سخت  ** چونک خواهی بر کنی زو لخت لخت 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Acıdan çifte atmaya kalkışır. Ne mutlu o adama ki böyle bir işe girişmedi. 
- جفته اندازد یقین آن خر ز درد  ** حبذا آن کس کزو پرهیز کرد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Hele eşeğin elli tane yarası olsa, her yarasının başında, yaraya yapışmış bir bez bulunsa artık var sen kıyas et!
- خاصه پنجه ریش و هر جا خرقهای  ** بر سرش چفسیده در نم غرقهای 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Mal mülk, bez gibidir, bu hırs ise yara. Kimin hırsı fazla ise yarası fazladır.
- خان و مان چون خرقه و این حرصریش  ** حرص هر که بیش باشد ریش بیش 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Baykuşun malı mülkü ancak yıkık yerdir. O, Tabes ve Bağdat şehirlerinin vasıflarını dinlemez bile.
- خان و مان چغد ویرانست و بس  ** نشنود اوصاف بغداد و طبس 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Padişah kuşu yoldan geldi mi bu baykuşlara, padişahtan yüzlerce haber getirir.    1155
- گر بیاید باز سلطانی ز راه  ** صد خبر آرد بدین چغدان ز شاه 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Saltanat merkezini oradaki bağları bahçeleri, dereleri anlatır. Anlatır ama ona yüzlerce düşmen vah vah eder.
- شرح دارالملک و باغستان و جو  ** پس برو افسوس دارد صد عدو 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Doğan kuşu eski masallar anlatmada, saçma sapan söylenip durmada. 
- که چه باز آورد افسانهی کهن  ** کز گزاف و لاف میبافد سخن 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Halbuki asıl eskimiş ebedi olarak çürümüş olanlar, onlardır. Yoksa o nefes eskiyi yenileştirir. 
- کهنه ایشانند و پوسیدهی ابد  ** ورنه آن دم کهنه را نو میکند 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Eski ölülere can verir, akıl tacını giydirir, iman nuru bağışlar. 
- مردگان کهنه را جان میدهد  ** تاج عقل و نور ایمان میدهد 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Ruh bağışlayan güzelden nurunu esirgeme. O seni kır atın üstüne bindirir.   1160
- دل مدزد از دلربای روحبخش  ** که سوارت میکند بر پشت رخش 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Taçlar veren o başı yüce erden başını çekme. O, gönlünün ayağındaki yüzlerce düğümü çözer. 
- سر مدزد از سر فراز تاجده  ** کو ز پای دل گشاید صد گره 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Fakat kime söyleyeyim? Bütün köy içinde nerede bir diri? Abıhayatın bulunduğu tarafa koşan kim? 
- با کی گویم در همه ده زنده کو  ** سوی آب زندگی پوینده کو 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Sen bir horluk görür görmez aşktan kaçmadasın. Bir addan başka aşktan ne biliyorsun ki?
- تو به یک خواری گریزانی ز عشق  ** تو به جز نامی چه میدانی ز عشق 
 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Aşkın yüzlerce nazı, edası, ululuğu var. Aşk, yüzlerce nazla elde edilebilir. 
- عشق را صد ناز و استکبار هست  ** عشق با صد ناز میآید به دست