English    Türkçe    فارسی   

5
1207-1231

  • Gönlü perişan aşığın gönlünde hasetler baş gösterir. Var olan, yoku bu çeşit güçlüklere sokar, böyle mecbur eder.
  • Herkesten ziyade merhametli, esirgeyici olan şu kadınlar yok mu? Öyle olduğu halde iki ortak hasetten birbirini yer.
  • Taş yürekli erkekleri düşün, artık haset yüzünden onlar da ne hale düşerler, bir kıyas et.
  • Şeriat, latif afsun okumasaydı herkes, düşmanının bedenini yırtar, paramparça ederdi. 1210
  • Şeriat şerri def etmek için bir rey kullanır, Şeytanı delil şişesi içine hapseder.
  • Boşboğaz Şeytanı, tanıkla, yeminle, aht’e yemininden dönmesinden ilzam ederde Şeytan bu suretle şişeye girer.
  • Şeriat iki zıttı hoşnut eden bir teraziye benzer. Alayla doğruyu bir araya getirir.
  • Şeriat, bil ki kileye teraziye benzer. Onun sebebi ile iki düşman da savaştan kinden kurtulur.
  • Terazi olmasa o düşman, ziyan ettiğini, hileye uğradığını vehim etmeden nasıl kurtulurdu? 1215
  • Şu halde şu vefasız pis dünyada ne varsa hep hasettir, hep düşmandır, hep cefadır.
  • Dünya böyle olunca artık devlet ve ikbale erişme hususunda cinler ve insanlar, nasıl hasede düşerler, düşün!
  • Zaten o şeytanlar, eski hasetçilerdir. Bir an bile yol kesmeden vazgeçmezler.
  • İsyan tohumunu eken Ademoğulluları da haset yüzünden şeytan olmuşlardır.
  • Kuran’ı oku da bak. İnsan şeytanları da, Tanrı’nın çarpmasıyla Şeytan cinsinden olmuşlardır. 1220
  • Şeytan birisini kandırma da aciz oldu mu bu çeşit insanlardan yardım ister.
  • Siz dostsunuz, bize dostlukta bulunan, bizdensiniz, bizim tarafımızı tutun derler.
  • Alemde birisinin yolunu kestiler, birini azdırıp yoldan çıkardılar mı iki cinsten olan şeytanlar da sevinirler.
  • Birisi imanla can verdi, dinde mertebesi yüceldi mi iki bölük de feryada, ağlayıp bağırmaya koyulur.
  • Bir edep sahibi birisine akıl verdi, onu doğru yola getirdi mi iki bölük de dişlerini çiğnemeye hayıflanmaya başlarlar. 1225
  • Padişahın, peygamberlik davasına kalkışan kişiye “Doğru peygamber olan, adama ne bağışlar, yahut kendisiyle görüşen ve ona hizmet eden kişiler, dille verilen öğütten başka ondan ne ihsan elde ederler?” diye sorması
  • Padişah söyle bakalım bari, vahiy nedir, yahut da peygamber olan, ne elde eder? Diye sordu.
  • Adam dedi ki: Ne vardır ki peygamber, onu elde etmesin, yahut ne devlet kalmıştır ki peygamber ona ulaşmış bulunmasın?
  • Tutalım ki bu peygambere gelen vahiy, Tanrı sırlarının hazinesi değil, bal arısının gönlüne gelen vahiyden de aşağı değil ya.
  • “Tanrı bal arısına vahiy etti” ayetine gelince onun vahiy evi tatlılarla doldu.
  • O yüce ve ulu Tanrı’nın vahiy nuru ile alemi mum ve balla doldurdu. 1230
  • Bense insanım, hakkımda “Biz onu ululadık” dendi. İnsan yücelere gitmede. Artık insana olan vahiy nasıl olur da arıya gelen vahiyden aşağı olur?