- Hırsından doyacak kadar yemek yemedi, daha fazla yemek istedi. Kötü ölüm lokması boğazına durdu.
- لقمه اندازه نخورد از حرص خود ** در گلو بگرفت لقمه مرگ بد
- A haris adam doyacak kadar ye, hatta yemeğin helva ve palüze bile olsa.
- لقمه اندازه خور ای مرد حریص ** گرچه باشد لقمه حلوا و خبیص
- Tanrı, teraziye dil verdi. Aklını başına devşir de Kuran’dan Rahman suresini oku. 1400
- حق تعالی داد میزان را زبان ** هین ز قرآن سورهی رحمن بخوان
- Kendine gel de hırsından teraziyi bırakma. Hırs ve tamah seni azdıran bir düşmandır.
- هین ز حرص خویش میزان را مهل ** آز و حرص آمد ترا خصم مضل
- Hırs, hepsini ister fakat bütün lezzetlerden mahrum olur. A turp oğlu turp hırsa tapma.
- حرص جوید کل بر آید او ز کل ** حرص مپرست ای فجل ابن الفجل
- O halayıkcağız hem gidiyor, hem de ah diyordu; a kadın sen ustayı yola saldın.
- آن کنیزک میشد و میگفت آه ** کردی ای خاتون تو استا را به راه
- Ustasız is yapmak istedin. Bilgisizlikle canınla oynamaya kalkıştın.
- کار بیاستاد خواهی ساختن ** جاهلانه جان بخواهی باختن
- Benden bir bilgidir çaldın, çaldın ama tuzağın ahvalini sormaya arlandın. 1405
- ای ز من دزدیده علمی ناتمام ** ننگ آمد که بپرسی حال دام
- Kuş, hem harmanından tane toplamalıydı, hem de boynuna ip dolaşmamalıydı.
- هم بچیدی دانه مرغ از خرمنش ** هم نیفتادی رسن در گردنش
- Taneyi az ye bu kadar pis boğaz olma. “Yiyin” emrini okudunsa “İsraf etmeyin” emrini de oku.
- دانه کمتر خور مکن چندین رفو ** چون کلوا خواندی بخوان لا تسرفوا
- Bu suretle tane yemekle beraber tuzağa da düşme. Bilgi ve kanaat ancak bunu icap ettirir.
- تا خوری دانه نیفتی تو به دام ** این کند علم و قناعت والسلام
- Akıllı kişi dünyanın gamını yemez, nimetini yer. Bilgisizlerse nedamet içinde mahrum kalırlar.
- نعمت از دنیا خورد عاقل نه غم ** جاهلان محروم مانده در ندم
- Boğazlarına tuzağın ipi dolaştı mi tane yemek, hepsine haram olur. 1410
- چون در افتد در گلوشان حبل دام ** دانه خوردن گشت بر جمله حرام
- Kuş, tuzaktaki taneyi nasıl yer? Yemeye kalkışırsa tuzaktaki tane zehre döner.
- مرغ اندر دام دانه کی خورد ** دانه چون زهرست در دام ار چرد
- Tuzaktaki taneyi gafil kuş yer, halkın bu dünya tuzağındaki nimetleri yemesi gibi.
- مرغ غافل میخورد دانه ز دام ** همچو اندر دام دنیا این عوام
- Akıllı ve işten haberi olan kuşlar, kendilerini taneden adamakıllı çekerler.
- باز مرغان خبیر هوشمند ** کردهاند از دانه خود را خشکبند
- Çünkü, tuzağın içindeki taneler zehirlidir. Kördür o kuş ki tuzaktan tane diler.
- که اندرون دام دانه زهرباست ** کور آن مرغی که در فخ دانه خواست
- Tuzak sahibi, aptalların başını keser. Güzel ve narin olanlarıysa meclislere çeker götürür. 1415
- صاحب دام ابلهان را سر برید ** وآن ظریفان را به مجلسها کشید
- Çünkü aptalların ancak etleri işe yarar. Güzel ve zariflerinse güzel sesleri işe yarar.
- که از آنها گوشت میآید به کار ** وز ظریفان بانگ و نالهی زیر و زار
- Hasılı halayıkcağız kapının yarığından, hanımının eşeğin altında can verdiğini görünce,
- پس کنیزک آمد از اشکاف در ** دید خاتون را به مرده زیر خر
- Dedi ki: A ahmak kadın, bu iş nedir? Sana ustan bir şey gösterdiyse,
- گفت ای خاتون احمق این چه بود ** گر ترا استاد خود نقشی نمود
- Yalnız görünüşe kapıldın. Halbuki iç yüzü senden gizliydi. Usta olmadan dükkan açtın.
- ظاهرش دیدی سرش از تو نهان ** اوستا ناگشته بگشادی دکان
- Bal gibi, paluze gibi olan o aleti gördün,âlâ. Fakat a haris neden kabağı görmedin? 1420
- کیر دیدی همچو شهد و چون خبیص ** آن کدو را چون ندیدی ای حریص
- Yoksa eşeğin askına o kadar mi dalmıştın ki gözüne kabak görünmedi?
- یا چون مستغرق شدی در عشق خر ** آن کدو پنهان بماندت از نظر
- Ustadan sanatın dış yüzünü gördün sevine, sevine ustalığa kalkıştın.
- ظاهر صنعت بدیدی زوستاد ** اوستادی برگرفتی شاد شاد