- Ansızın Köpeğin karnındaki enciklerin havladığını duydu. Encikler ortada yoktu.
- ناگهان آواز سگبچگان شنید ** سگبچه اندر شکم بد ناپدید
- Köpek Yavruları ana karnında nasıl havlar diye bir hayli şaştı.
- بس عجب آمد ورا آن بانگها ** سگبچه اندر شکم چون زد ندا
- Hiç köpek enciği anasının karnında nasıl havlar? Alemde bunu kim görmüştür?
- سگبچه اندر شکم ناله کنان ** هیچکس دیدست این اندر جهان
- Uykudan uyanıp kendine gelince şaşkınlığı an be an artıyordu.
- چون بجست از واقعه آمد به خویش ** حیرت او دم به دم میگشت بیش
- Çilede kimse yoktu ki düğümü çözsün? Bu işi ancak yüce ve ulu Tanrı tapısından halledebilirdi. 1450
- در چله کس نی که گردد عقده حل ** جز که درگاه خدا عز و جل
- Dedi ki: Yarabbi, bu müşkül is, bu dedikodu nedir? Çilemde şaşırdım seni zikretmeden kaldım.
- گفت یا رب زین شکال و گفت و گو ** در چله وا ماندهام از ذکر تو
- Kanadımı aç da uçayım, zikir bahçesine ve elmalıklarına gideyim.
- پر من بگشای تا پران شوم ** در حدیقهی ذکر و سیبستان شوم
- Hatiften derhal ses geldi: Bu, bil ki bilgisizlerin lafına benzer.
- آمدش آواز هاتف در زمان ** که آن مثالی دان ز لاف جاهلان
- Örtüden, perdeden dışarı çıkmamış, gözü bağlı. Fakat yine de beyhude yere söylenip durur.
- کز حجاب و پرده بیرون نامده ** چشم بسته بیهده گویان شده
- Ana karnında köpek enciğinin havlaması beyhudedir. Ne ava yarar, ne gece bekçiliğine. 1455
- بانگ سگ اندر شکم باشد زیان ** نه شکارانگیز و نه شب پاسبان
- Kurt görmemiş ki onu kovsun. Hırsız gelmemiş ki onu kovalasın.
- گرگ نادیده که منع او بود ** دزد نادیده که دفع او شود
- Harislikten ve baş olma sevdasından bakışı görgüsüzdü, fakat laf söylemede atılgan.
- از حریصی وز هوای سروری ** در نظر کند و بلافیدن جری
- Müşteri bulma havasına kapılmış, hararetli bir halde, fakat gözü kapalı olarak işe girişmiş.
- از هوای مشتری و گرمدار ** بی بصیرت پا نهاده در فشار
- Ayı görmeden nişaneleri söylemede, köylüyü bu suretle aykırı bir anlayışa sürmede.
- ماه نادیده نشانها میدهد ** روستایی را بدان کژ مینهد
- Müşteri bulmak için, mevki kazanmak için ayı görmediği halde ondan yüzlerce nişane vermede. 1460
- از برای مشتری در وصف ماه ** صد نشان نادیده گوید بهر جاه
- Kâr veren müşteri, tektir. Fakat onlar, bu müşteri hakkında şüphe ve zan içindedirler.
- مشتری کو سود دارد خود یکیست ** لیک ایشان را درو ریب و شکیست
- Hiçbir ululuğu, hiçbir değeri olmayan müşteriye hava satar bu adamlar.
- از هوای مشتری بیشکوه ** مشتری را باد دادند این گروه
- Bizim müşterimiz Tanrıdır, “Allah satın alır.” Artık sende her müşterinin derdine düşme, kurtul bu işten.
- مشتری ماست الله اشتری ** از غم هر مشتری هین برتر آ
- Seni arayan müşteriyi ara, senin başlangıcını ve sonunu bilen müşteriyi bul.
- مشتریی جو که جویان توست ** عالم آغاز و پایان توست
- Kendine gel. Her müşteriye el atma. İki sevgiliyi sevmek kötüdür. 1465
- هین مکش هر مشتری را تو به دست ** عشقبازی با دو معشوقه بدست
- O, satın alsa bile ondan kar elde edemezsin. Onda akla fikre değer verme kabiliyeti yoktur.
- زو نیابی سود و مایه گر خرد ** نبودش خود قیمت عقل و خرد
- O, yarım nal parasına bile sahip değilken sen tutuyor, ona yakut ve lâl gösteriyorsun.
- نیست او را خود بهای نیم نعل ** تو برو عرضه کنی یاقوت و لعل
- Şeytan, nasıl kendisini taslanmış bir hale getirmişse hırs da tıpkı onun gibi seni kör etmiş, her şeyden mahrum bırakmıştır.
- حرص کورت کرد و محرومت کند ** دیو همچون خویش مرجومت کند
- O, azapçı Şeytan, Fil ashabı ile Lut kavmini nasıl taşlatmışsa onları da tıpkı öyle taşlatmış, helak etmiştir.
- همچنانک اصحاب فیل و قوم لوط ** کردشان مرجوم چون خود آن سخوط
- Müşteriyi, sabredenler bulurlar. Çünkü onlar, her müşteriye koşmazlar. 1470
- مشتری را صابران در یافتند ** چون سوی هر مشتری نشتافتند