English    Türkçe    فارسی   

5
1515-1539

  • Senden yüz çevirdiği için feryat etme. Kendini ahmak ve bilgisiz bir hale düşürme. 1515
  • Tanrıya şükret yoksullara ekmek ver ki onun çuvalında eskimedin, yıpranmadın.
  • Ebedi ve doğru bir dost aramak üzere çuvalından tez çıktın.
  • Ne nazlı, ne vefalı sevgidir o ki ölümünden sonra bile dostluğu bir katken üç kat olur, bağlılığındaki kuvvet üç kat artar.
  • O dost, ya padişahtır, yüce bir sultandır, yahut da padişahın makbulü olan yanında şefaati kabul edilen bir kuldur.
  • Düzenbaz, hileci, riyakar dosttan kurtuldun, ölmeden önce onun düzenini riyasını gördün. 1520
  • Eğer alemde halkın sana su cefasını bilsen bu, sence gizli bir altın hazinesi sayılır.
  • Halkı, sana karsı kötü huylu eder de sonunda çaresiz kalırsın, hepsinden yüz çevirirsin.
  • Şunu iyice bil ki nihayet hepsi de düşman olacak, baş kesici hasım kesilecektir.
  • Sen de mezarda tek Tanrı’dan “Yarabbi, beni tek bırakma” diye feryat edeceksin.
  • Ey cefası vefalıların ahdından güzel olan dost, vefalıların bal gibi vefaları da sendendir. 1525
  • Ey ambar sahibi, sözü aklından duy da buğdayını Tanrı yerine saç!
  • Saç da hırsızdan da emin olsun, buğday bitinden de. Şeytanı, Şeytanın oğlu ile beraber çabuk öldür.
  • Çünkü o, seni yoksullukla korkutup durmadadır. Ey erkek çakır kuşu, ceylan avlar gibi avla onu.
  • Padişahın, muradına erişmiş yüce doğanı, ceylana avlanırsa ayıptır.
  • Adam bu çeşit bir hayli öğüt tohumları ekti ama oğullarının yeri çoraktı bir fayda vermedi. 1530
  • Öğütçü, yüzlerce çalışıp çabalasa öğüdü duymak ve kabullenmek için dinleyende kabul edici kulak gerek.
  • Sen yüzlerce lütuflarda bulunarak ona öğüt verirsin ama bu öğütün, onun kulağına bile girmez.
  • Duymayan inatçı bir adam, yüzlerce söyleyeni aciz bırakır.
  • Peygamberlerden daha Öğütçü, daha güzel sözlü kim vardır? Nefesleri tasa bile tesir eder.
  • Fakat dağ taş bile onların sözlerini duydu, sözleri dağa, tasa bile tesir etti de bahtı kötü kişinin bahtı açılmadı gitti. 1535
  • Bizlik benlik kaydına düşen gönüller, onların sözlerine karşı taştan da katı bir hal alırlar.
  • Tanrı vergisiyle Tanrı kudreti, halk vergisinde olduğu gibi kabiliyete muhtaç değildir. Çünkü vergi önsüzdür, kabiliyet sonradan meydana gelme. Vermek, Tanrı sıfatıdır, kabiliyet yaratılmışın sıfatı. Evveli olmayan, sonradan meydana gelen şeye bağlı değildir. Bağlı olduğu farz edilirse sonradan meydana gelmenin imkansız olması lazım gelir.
  • Bu gönlün ıslah olmasına çare, insanı halden hale döndüren Tanrının ihsan ve lütfudur. Onun vergisine de kabiliyet şart değildir.
  • Belki kabiliyete sahip oluşa şart, onun lütuf ve ihsanda bulunmasıdır. Tanrı vergisi içtir, kabiliyet, deri.
  • Şunu görsene: Musa’nın sopası ejderha olmada, avucu güneş gibi parlamada.