باز سلطان عزیزی کامیار ** ننگ باشد که کند کبکش شکار
Adam bu çeşit bir hayli öğüt tohumları ekti ama oğullarının yeri çoraktı bir fayda vermedi.1530
بس وصیت کرد و تخم وعظ کاشت ** چون زمینشان شوره بد سودی نداشت
Öğütçü, yüzlerce çalışıp çabalasa öğüdü duymak ve kabullenmek için dinleyende kabul edici kulak gerek.
گرچه ناصح را بود صد داعیه ** پند را اذنی بباید واعیه
Sen yüzlerce lütuflarda bulunarak ona öğüt verirsin ama bu öğütün, onun kulağına bile girmez.
تو به صد تلطیف پندش میدهی ** او ز پندت میکند پهلو تهی
Duymayan inatçı bir adam, yüzlerce söyleyeni aciz bırakır.
یک کس نامستمع ز استیز و رد ** صد کس گوینده را عاجز کند
Peygamberlerden daha Öğütçü, daha güzel sözlü kim vardır? Nefesleri tasa bile tesir eder.
ز انبیا ناصحتر و خوش لهجهتر ** کی بود کی گرفت دمشان در حجر
Fakat dağ taş bile onların sözlerini duydu, sözleri dağa, tasa bile tesir etti de bahtı kötü kişinin bahtı açılmadı gitti.1535
زانچ کوه و سنگ درکار آمدند ** مینشد بدبخت را بگشاده بند
Bizlik benlik kaydına düşen gönüller, onların sözlerine karşı taştan da katı bir hal alırlar.
آنچنان دلها که بدشان ما و من ** نعتشان شدت بل اشد قسوة
Tanrı vergisiyle Tanrı kudreti, halk vergisinde olduğu gibi kabiliyete muhtaç değildir. Çünkü vergi önsüzdür, kabiliyet sonradan meydana gelme. Vermek, Tanrı sıfatıdır, kabiliyet yaratılmışın sıfatı. Evveli olmayan, sonradan meydana gelen şeye bağlı değildir. Bağlı olduğu farz edilirse sonradan meydana gelmenin imkansız olması lazım gelir.
بیان آنک عطای حق و قدرت موقوف قابلیت نیست همچون داد خلقان کی آن را قابلیت باید زیرا عطا قدیم است و قابلیت حادث عطا صفت حق است و قابلیت صفت مخلوق و قدیم موقوف حادث نباشد و اگر نه حدوث محال باشد
Bu gönlün ıslah olmasına çare, insanı halden hale döndüren Tanrının ihsan ve lütfudur. Onun vergisine de kabiliyet şart değildir.
چارهی آن دل عطای مبدلیست ** داد او را قابلیت شرط نیست
Belki kabiliyete sahip oluşa şart, onun lütuf ve ihsanda bulunmasıdır. Tanrı vergisi içtir, kabiliyet, deri.
بلک شرط قابلیت داد اوست ** داد لب و قابلیت هست پوست
Şunu görsene: Musa’nın sopası ejderha olmada, avucu güneş gibi parlamada.
اینک موسی را عصا ثعبان شود ** همچو خورشیدی کفش رخشان شود
Peygamberlerin aklımıza fikrimize sığmayan yüz binlerce mucizeleri,1540
صد هزاران معجزات انبیا ** که آن نگنجد در ضمیر و عقل ما
Sebeplerden olmamıştır, Tanrı yaratması ile olmuştur. Yoklara kabiliyet nereden geliyor?
نیست از اسباب تصریف خداست ** نیستها را قابلیت از کجاست
Kabiliyet, Tanrı işinde şart olsaydı hiçbir yok varlık alemine gelmezdi.
قابلی گر شرط فعل حق بدی ** هیچ معدومی به هستی نامدی
Arayanlar için bu gök perdenin altında bir adettir koydu, sebepler ve yollar yarattı.
سنتی بنهاد و اسباب و طرق ** طالبان را زیر این ازرق تتق
Olan şeylerin pek çoğu o adete göre olagelir. Fakat bazı da olur ki kudret, o adeti yırtar, kaldırır.
بیشتر احوال بر سنت رود ** گاه قدرت خارق سنت شود
Hoşluk ve tatlılıkla adet, yol yordam koydu ama sonra da o adeti, o yolu yordamı yırttı, adına mucize dendi.1545
سنت و عادت نهاده با مزه ** باز کرده خرق عادت معجزه
Sebepsiz olarak bize yücelik gelmez. Gelmez ama kudret, sebebi kaldırmada aciz değil.
بیسبب گر عز به ما موصول نیست ** قدرت از عزل سبب معزول نیست
Ey sebebe kapılan, sebepten dışarı uçma. Fakat sebebi yaratanı da abes sanmaya kalkışma.
ای گرفتار سبب بیرون مپر ** لیک عزل آن مسبب ظن مبر
Sebebi yaratan Tanrı, ne dilerse yapar. Mutlak olan kudret, sebepleri de yırtar, ortadan kaldırır.
هر چه خواهد آن مسبب آورد ** قدرت مطلق سببها بر درد
Fakat arayan muradına erişsin diye çok defa, yaptığı işleri sebeple yapar, sebeple yaratır.
لیک اغلب بر سبب راند نفاذ ** تا بداند طالبی جستن مراد
Sebep olmasa mürit nasıl yol arasın? Şu halde yolda sebeplerin görünmesi lazımdır. 1550
چون سبب نبود چه ره جوید مرید ** پس سبب در راه میباید بدید
Bu sebepler, görüşlere perdedir. Çünkü her göz, onun sanatını görmeye layık değildir.
این سببها بر نظرها پردههاست ** که نه هر دیدار صنعش را سزاست
Sebebi yırtacak bir göz gerek ki perdeleri kökünden çekip çıkarsın.
دیدهای باید سبب سوراخ کن ** تا حجب را بر کند از بیخ و بن