- Yıldırımlar saçıyor, taşları yakıyordu. Gök gürlemekte, benizleri sarartmaktaydı.
- برق میانداخت میسوزید سنگ ** ابر میغرید رخ میریخت رنگ
- Onların hepsi damlardaydı. Vakit geceydi. Gökyüzünden gelen bu bela, gece vakti gelip çatmıştı. 1610
- جملگان بر بامها بودند شب ** که پدید آمد ز بالا آن کرب
- Hepsi damlardan aşağı indi. Başlarını açıp ovanın yolunu tuttular.
- جملگان از بامها زیر آمدند ** سر برهنه جانب صحرا شدند
- Analar evlatlarını kendilerinden ayırdılar. Hepsi feryat figana, çığrışıp ağlaşmaya koyuldu.
- مادران بچگان برون انداختند ** تا همه ناله و نفیر افراختند
- O kavim, akşam namazından seher vaktine kadar başlarına toprak serptiler.
- از نماز شام تا وقت سحر ** خاک میکردند بر سر آن نفر
- Hepsi avaz,avaz ağlaşıp yalvardılar. O inatçı kavme Tanrı acıdı.
- جملگی آوازها بگرفته شد ** رحم آمد بر سر آن قوم لد
- Ümitsizlikten, sabırsız ah ve feryattan sonra yavaş,yavaş bulut dağılmaya başladı. 1615
- بعد نومیدی و آه ناشکفت ** اندکاندک ابر وا گشتن گرفت
- Yunus peygamberin hikayesi uzun ve etraflıdır. Halbuki toprağı anlatma ve feyiz verme zamanı.
- قصهی یونس درازست و عریض ** وقت خاکست و حدیث مستفیض
- Hasılı ağlayıp sızlanmanın Tanrı yanında değeri vardır. Ağlayıp sızlanmadaki değer nerede var?
- چون تضرع را بر حق قدرهاست ** وآن بها که آنجاست زاری را کجاست
- Ey ümit hemen kalk, belini sıkıca bağla. Kalk ey ağlayan daima gül.
- هین امید اکنون میان را چست بند ** خیز ای گرینده و دایم بخند
- Çünkü ulu Tanrı üstünlük bakımından gözyaşını, şehitlerin kanları ile bir tutmadadır.
- که برابر مینهد شاه مجید ** اشک را در فضل با خون شهید
- Tanrının, Adem aleyhisselam'ın bedenini yaratmak üzere bir avuç toprak alması için İsrafil aleyhisselam'ı yeryüzüne göndermesi.
- فرستادن اسرافیل را علیهالسلام به خاک کی حفنهای بر گیر از خاک بهر ترکیب جسم آدم علیهالسلام
- Tanrımız bunun üzerine İsrafil’e, yürü dedi, avucunu toprakla doldur gel. 1620
- گفت اسرافیل را یزدان ما ** که برو زان خاک پر کن کف بیا
- İsrafil yeryüzüne geldi ama toprak, ağlayıp inlemeye başladı.
- آمد اسرافیل هم سوی زمین ** باز آغازید خاکستان حنین
- Dedi ki: Ey sür meleği, ey hayat denizi! Ölüler senin nefeslerinle dirilir.
- کای فرشتهی صور و ای بحر حیات ** که ز دمهای تو جان یابد موات
- Sür’u öyle bir kuvvetli üflersin ki halk, çürümüşken dirilir, mahşere gelir, o ovayı doldurur.
- در دمی از صور یک بانگ عظیم ** پر شود محشر خلایق از رمیم
- Su’ru üfler, haydin ey Kerbela şehitleri, kalkın!
- در دمی در صور گویی الصلا ** برجهید ای کشتگان کربلا
- Ey ölüm kılıcı ile helak olanlar, dallar, yapraklar gibi topraktan baş kaldırın dersin. 1625
- ای هلاکت دیدگان از تیغ مرگ ** برزنید از خاک سر چون شاخ و برگ
- Senin merhametin ve o tesirli nefesin yüzünden şu alem, dirilerle dolar.
- رحمت تو وآن دم گیرای تو ** پر شود این عالم از احیای تو
- Sen rahmet meleğisin, merhamet edersin. Sen Arşı taşımaktasın, ihsan ve lütufların kıblesisin.
- تو فرشتهی رحمتی رحمت نما ** حامل عرشی و قبلهی دادها
- Arş, ihsan ve adalet madenidir. Onun altıdan yargılamalarla dolu dört tane ırmak akmaktadır.
- عرش معدن گاه داد و معدلت ** چار جو در زیر او پر مغفرت
- Süt, ebedi olan bal, şarap ve akar su ırmakları.
- جوی شیر و جوی شهد جاودان ** جوی خمر و دجلهی آب روان
- Bunlar arştan cennetlere giderler. Alemde o ırmaklardan çok az bir şey görünür. 1630
- پس ز عرش اندر بهشتستان رود ** در جهان هم چیزکی ظاهر شود
- Gerçi o dört ırmağın burada görünen cüzleri bulanıktır ya. Neden? Acı yokluk zehrinden.
- گرچه آلودهست اینجا آن چهار ** از چه از زهر فنا و ناگوار
- O dört ırmaktan şu kara toprağa bir yudumcuk serptiler de bir fitnedir kopardılar.
- جرعهای بر خاک تیره ریختند ** زان چهار و فتنهای انگیختند
- Bu suretle aşağılık kişiler, onların aslını arasınlar, bunu dilediler. Fakat adam olmayanlar bunlara kani olup gittiler.
- تا بجویند اصل آن را این خسان ** خود برین قانع شدند این ناکسان