- Hasılı ağlayıp sızlanmanın Tanrı yanında değeri vardır. Ağlayıp sızlanmadaki değer nerede var?
- چون تضرع را بر حق قدرهاست ** وآن بها که آنجاست زاری را کجاست
- Ey ümit hemen kalk, belini sıkıca bağla. Kalk ey ağlayan daima gül.
- هین امید اکنون میان را چست بند ** خیز ای گرینده و دایم بخند
- Çünkü ulu Tanrı üstünlük bakımından gözyaşını, şehitlerin kanları ile bir tutmadadır.
- که برابر مینهد شاه مجید ** اشک را در فضل با خون شهید
- Tanrının, Adem aleyhisselam'ın bedenini yaratmak üzere bir avuç toprak alması için İsrafil aleyhisselam'ı yeryüzüne göndermesi.
- فرستادن اسرافیل را علیهالسلام به خاک کی حفنهای بر گیر از خاک بهر ترکیب جسم آدم علیهالسلام
- Tanrımız bunun üzerine İsrafil’e, yürü dedi, avucunu toprakla doldur gel. 1620
- گفت اسرافیل را یزدان ما ** که برو زان خاک پر کن کف بیا
- İsrafil yeryüzüne geldi ama toprak, ağlayıp inlemeye başladı.
- آمد اسرافیل هم سوی زمین ** باز آغازید خاکستان حنین
- Dedi ki: Ey sür meleği, ey hayat denizi! Ölüler senin nefeslerinle dirilir.
- کای فرشتهی صور و ای بحر حیات ** که ز دمهای تو جان یابد موات
- Sür’u öyle bir kuvvetli üflersin ki halk, çürümüşken dirilir, mahşere gelir, o ovayı doldurur.
- در دمی از صور یک بانگ عظیم ** پر شود محشر خلایق از رمیم
- Su’ru üfler, haydin ey Kerbela şehitleri, kalkın!
- در دمی در صور گویی الصلا ** برجهید ای کشتگان کربلا
- Ey ölüm kılıcı ile helak olanlar, dallar, yapraklar gibi topraktan baş kaldırın dersin. 1625
- ای هلاکت دیدگان از تیغ مرگ ** برزنید از خاک سر چون شاخ و برگ
- Senin merhametin ve o tesirli nefesin yüzünden şu alem, dirilerle dolar.
- رحمت تو وآن دم گیرای تو ** پر شود این عالم از احیای تو
- Sen rahmet meleğisin, merhamet edersin. Sen Arşı taşımaktasın, ihsan ve lütufların kıblesisin.
- تو فرشتهی رحمتی رحمت نما ** حامل عرشی و قبلهی دادها
- Arş, ihsan ve adalet madenidir. Onun altıdan yargılamalarla dolu dört tane ırmak akmaktadır.
- عرش معدن گاه داد و معدلت ** چار جو در زیر او پر مغفرت
- Süt, ebedi olan bal, şarap ve akar su ırmakları.
- جوی شیر و جوی شهد جاودان ** جوی خمر و دجلهی آب روان
- Bunlar arştan cennetlere giderler. Alemde o ırmaklardan çok az bir şey görünür. 1630
- پس ز عرش اندر بهشتستان رود ** در جهان هم چیزکی ظاهر شود
- Gerçi o dört ırmağın burada görünen cüzleri bulanıktır ya. Neden? Acı yokluk zehrinden.
- گرچه آلودهست اینجا آن چهار ** از چه از زهر فنا و ناگوار
- O dört ırmaktan şu kara toprağa bir yudumcuk serptiler de bir fitnedir kopardılar.
- جرعهای بر خاک تیره ریختند ** زان چهار و فتنهای انگیختند
- Bu suretle aşağılık kişiler, onların aslını arasınlar, bunu dilediler. Fakat adam olmayanlar bunlara kani olup gittiler.
- تا بجویند اصل آن را این خسان ** خود برین قانع شدند این ناکسان
- Tanrı çocukları beslemek, yetiştirmek için sütü verdi, her kadının göğsünü bu süt ırmağına kaynak yaptı.
- شیر داد و پرورش اطفال را ** چشمه کرده سینهی هر زال را
- Şarap ırmağını, gamı defetmek, düşünceyi gidermek ve insana kuvvet ve cesaret vermek için üzümden akıttı. 1635
- خمر دفع غصه و اندیشه را ** چشمه کرده از عنب در اجترا
- Bal ırmağına da arının için kaynak etti, o ırmağı bedendeki hastalıkları gidermek için akıttı.
- انگبین داروی تن رنجور را ** چشمه کرده باطن زنبور را
- Suyu da temizlenmek ve içip kanmak için herkese ihsan etti.
- آب دادی عام اصل و فرع را ** از برای طهر و بهر کرع را
- Bu suretle de bunları görüp asıllarını izlemeni diledi. Fakat ey herzevekil, sen bunlara kani oluverdin.
- تا ازینها پی بری سوی اصول ** تو برین قانع شدی ای بوالفضول
- Şimdi toprağın başından geçenleri dinle. Bak, o kudret sahibi İsrafil’e ne efsunlar okuyor.
- بشنو اکنون ماجرای خاک را ** که چه میگوید فسون محراک را
- İsrafil’e karşı suratını ekşitti, yüzlerce şekilde yalvarıp yakardı. 1640
- پیش اسرافیلگشته او عبوس ** میکند صد گونه شکل و چاپلوس
- Ululuk ıssı pak Tanrı hakkı için dedi, bana bu kahrı helal görme.
- که بحق ذات پاک ذوالجلال ** که مدار این قهر را بر من حلال