Azrail toprağı söze tuttu; o sırada o köhne topraktan bir avuç kaptı.
خاک را مشغول کرد او در سخن ** یک کفی بربود از آن خاک کهن
Yeryüzünden sihirbazca bir avuç toprak aldı, halbuki toprak, sözle meşguldü, ondan haberi bile olmadı.
ساحرانه در ربود از خاکدان ** خاک مشغول سخن چون بیخودان
O bir avuç toprağı yeryüzünün rızası olmadan aldı, kaçmak isteyen, ayakları gerisin geriye giden çocuğu nasıl zorla mektebe götürürlerse öylece Tanrı tapısına götürdü.
برد تا حق تربت بیرای را ** تا به مکتب آن گریزان پای را
Tanrı dedi ki: Apaydın bilgim hakki için seni bu halkın celladı yapacağım.
گفت یزدان که به علم روشنم ** که ترا جلاد این خلقان کنم
Azrail dedi ki: Yarabbi, halk bana düşman olur. halkın ölüm çağında boğazını siktim mi herkes bana düşman kesilir. 1695
گفت یا رب دشمنم گیرند خلق ** چون فشارم خلق را در مرگ حلق
Yüce Tanrım, reva görür müsün halk benden nefret etsin, bana düşman olsun?
تو روا داری خداوند سنی ** که مرا مبغوض و دشمنرو کنی
Tanrı dedi ki: Ben, sıtma ve humma, kulunç, yaralanma, gibi öyle sebepler yaratırım ki,
گفت اسبابی پدید آرم عیان ** از تب و قولنج و سرسام و سنان
Onlar gözlerini senden çevirirler, o hastalıklara, o sebeplere üç kat sarılırlar, yalnız onları görürler.
که بگردانم نظرشان را ز تو ** در مرضها و سببهای سه تو
Azrail, “Yarabbi, Yüce Tanrım, öyle kullarında vardır ki onlar, sebepleri yırtarlar.
گفت یا رب بندگان هستند نیز ** که سببها را بدرند ای عزیز
Gözleri sebeplerden geçer, senin ihsanınla perdeleri asar. 1700
چشمشان باشد گذاره از سبب ** در گذشته از حجب از فضل رب
Hal göz doktorundan birlik sürmesini çekerler de illetten de kurtulurlar sebepten de.
سرمهی توحید از کحال حال ** یافته رسته ز علت و اعتلال
Ne hummaya bakarlar, ne kulunca, ne basura, bu sebeplere hiç ehemmiyet vermezler.
ننگرند اندر تب و قولنج و سل ** راه ندهند این سببها را به دل
Çünkü bu illetlerin her birinin devası vardır. Deva kabul etmeyen illet kaza ve kaderdir.
زانک هر یک زین مرضها را دواست ** چون دوا نپذیرد آن فعل قضاست
Bilki her hastalığın mutlaka bir devası vardır. Soğuk illetinin devası nasıl kürk giymekse.
هر مرض دارد دوا میدان یقین ** چون دوای رنج سرما پوستین
Fakat Tanrı, bir adamı dondurmayı murat ederse soğuk, yüz tane kürk giyse yüzünden de tesir eder. 1705
چون خدا خواهد که مردی بفسرد ** سردی از صد پوستین هم بگذرد
Bedeni öyle bir titremeye baslar ki, ne elbiseyle ısınır ne evle.
در وجودش لرزهای بنهد که آن ** نه به جامه به شود نه از آشیان
Kaza ve kader geldi mi doktor aptallaşır. O ilaç da fayda verme hususunda yolunu şaşırır.
چون قضا آید طبیب ابله شود ** وان دوا در نفع هم گمره شود
Ahmakları avlayan bu sebepler, nasıl olur da can gözü açık olanın anlayışına perde olur?
کی شود محجوب ادراک بصیر ** زین سببهای حجاب گولگیر
Göz sağlam oldu mu aslı görür. Fakat insan şaşı olursa aslı değil de fer’i görür” dedi.
اصل بیند دیده چون اکمل بود ** فرع بیند چونک مرد احول بود
Tanrıdan, Ey Azrail, sebepleri, hastalıkları, kılıç yarasını görmeyen, senin yaptığın işi de görmez. O sebeplerden daha gizlisin ama sen de sebepsin. Hatta o hastaya "Tanrı, ona sizden yakındır ama siz görmezsiniz" sırrı bile gizli kalmaz.
جواب آمدن کی آنک نظر او بر اسباب و مرض و زخم تیغ نیاید بر کار تو عزرائیل هم نیاید کی تو هم سببی اگر چه مخفیتری از آن سببها و بود کی بر آن رنجور مخفی نباشد کی و هو اقرب الیه منکم و لکن لا تبصرون
Tanrı dedi ki: Aslı bilen kişi, nasıl olur da arada seni görür? 1710
گفت یزدان آنک باشد اصل دان ** پس ترا کی بیند او اندر میان
Kendini halktan gizledin ama sırları apaydın görenlerce sen de bir perdesin.
گرچه خویش را عامه پنهان کردهای ** پیش روشندیدگان هم پردهای
Onlara ecel, şeker gibi tatlı gelirken Artık gözleri dünya devlet ve ikbaline sarhoş olur mu?
وانک ایشان را شکر باشد اجل ** چون نظرشان مست باشد در دول
Onlarca bedene ait olan ölüm, acı değildir. Çünkü onlar, kuyudan, zindandan çayırlığa, çimenliğe gidiyorlar.
تلخ نبود پیش ایشان مرگ تن ** چون روند از چاه و زندان در چمن
Bu ıstıraplarla dolu alemden kurtuluyorlar. İnsan bir hiçin kayboluşuna ağlar mı?
وا رهیدند از جهان پیچپیچ ** کس نگرید بر فوات هیچ هیچ
Padişaha mensup birisi zindanın burcunu yıksa zindandakinin gönlü, ona incinir mi? 1715
برج زندان را شکست ارکانیی ** هیچ ازو رنجد دل زندانیی