English    Türkçe    فارسی   

5
1702-1726

  • Ne hummaya bakarlar, ne kulunca, ne basura, bu sebeplere hiç ehemmiyet vermezler.
  • Çünkü bu illetlerin her birinin devası vardır. Deva kabul etmeyen illet kaza ve kaderdir.
  • Bilki her hastalığın mutlaka bir devası vardır. Soğuk illetinin devası nasıl kürk giymekse.
  • Fakat Tanrı, bir adamı dondurmayı murat ederse soğuk, yüz tane kürk giyse yüzünden de tesir eder. 1705
  • Bedeni öyle bir titremeye baslar ki, ne elbiseyle ısınır ne evle.
  • Kaza ve kader geldi mi doktor aptallaşır. O ilaç da fayda verme hususunda yolunu şaşırır.
  • Ahmakları avlayan bu sebepler, nasıl olur da can gözü açık olanın anlayışına perde olur?
  • Göz sağlam oldu mu aslı görür. Fakat insan şaşı olursa aslı değil de fer’i görür” dedi.
  • Tanrıdan, Ey Azrail, sebepleri, hastalıkları, kılıç yarasını görmeyen, senin yaptığın işi de görmez. O sebeplerden daha gizlisin ama sen de sebepsin. Hatta o hastaya "Tanrı, ona sizden yakındır ama siz görmezsiniz" sırrı bile gizli kalmaz.
  • Tanrı dedi ki: Aslı bilen kişi, nasıl olur da arada seni görür? 1710
  • Kendini halktan gizledin ama sırları apaydın görenlerce sen de bir perdesin.
  • Onlara ecel, şeker gibi tatlı gelirken Artık gözleri dünya devlet ve ikbaline sarhoş olur mu?
  • Onlarca bedene ait olan ölüm, acı değildir. Çünkü onlar, kuyudan, zindandan çayırlığa, çimenliğe gidiyorlar.
  • Bu ıstıraplarla dolu alemden kurtuluyorlar. İnsan bir hiçin kayboluşuna ağlar mı?
  • Padişaha mensup birisi zindanın burcunu yıksa zindandakinin gönlü, ona incinir mi? 1715
  • Yazık, şu mermer taşı kırdı da canımızı, ruhumuzu hapisten kurtardı.
  • O güzelim mermer, o yüce taş, zindanın burcuna ne yakışıyordu, ne de güzel uymuştu.
  • Nasıl oldu da kırdı, beni de hapisten kurtardı? Bu suça karşılık elini kırmalı onun der mi?
  • Hapisten çıkarılıp dar ağacına götürülen kişiden başka hiçbir mahpus böyle saçma bir söz söylemez.
  • Birisine, yılan zehrinden kurtarıp şeker verseler bu hal, o adama hiç acı gelir mi? 1720
  • Can beden kavgasından kurtulur. Beden ayağı olmaksızın gönül kanadıyla uçmaya başlar.
  • Hani zindanın kuyusuna hapsedilen adamın uyuyup rüyasında gül bahçesini görmesi gibi.
  • Bu adam der ki: Tanrım, beni bedene döndürme de su gül bahçesinde bir salınıp gezineyim.
  • Tanrı da duan kabul edildi, dönme der. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir ya.
  • Bu çeşit rüya bir bak ne hoştur. Adam, ölümünü görmeden cennete gitmede. 1725
  • Artık hiç o adam, uyanmaya hasret çeker, kuyunun dibinde zincirlere, bukağılara vurulmuş olarak yaşamayı arzular mı?