- Yazık, şu mermer taşı kırdı da canımızı, ruhumuzu hapisten kurtardı.
- کای دریغ این سنگ مرمر را شکست ** تا روان و جان ما از حبس رست
- O güzelim mermer, o yüce taş, zindanın burcuna ne yakışıyordu, ne de güzel uymuştu.
- آن رخام خوب و آن سنگ شریف ** برج زندان را بهی بود و الیف
- Nasıl oldu da kırdı, beni de hapisten kurtardı? Bu suça karşılık elini kırmalı onun der mi?
- چون شکستش تا که زندانی برست ** دست او در جرم این باید شکست
- Hapisten çıkarılıp dar ağacına götürülen kişiden başka hiçbir mahpus böyle saçma bir söz söylemez.
- هیچ زندانی نگوید این فشار ** جز کسی کز حبس آرندش به دار
- Birisine, yılan zehrinden kurtarıp şeker verseler bu hal, o adama hiç acı gelir mi? 1720
- تلخ کی باشد کسی را کش برند ** از میان زهر ماران سوی قند
- Can beden kavgasından kurtulur. Beden ayağı olmaksızın gönül kanadıyla uçmaya başlar.
- جان مجرد گشته از غوغای تن ** میپرد با پر دل بیپای تن
- Hani zindanın kuyusuna hapsedilen adamın uyuyup rüyasında gül bahçesini görmesi gibi.
- همچو زندانی چه که اندر شبان ** خسپد و بیند به خواب او گلستان
- Bu adam der ki: Tanrım, beni bedene döndürme de su gül bahçesinde bir salınıp gezineyim.
- گوید ای یزدان مرا در تن مبر ** تا درین گلشن کنم من کر و فر
- Tanrı da duan kabul edildi, dönme der. Doğrusunu Tanrı daha iyi bilir ya.
- گویدش یزدان دعا شد مستجاب ** وا مرو والله اعلم بالصواب
- Bu çeşit rüya bir bak ne hoştur. Adam, ölümünü görmeden cennete gitmede. 1725
- این چنین خوابی ببین چون خوش بود ** مرگ نادیده به جنت در رود
- Artık hiç o adam, uyanmaya hasret çeker, kuyunun dibinde zincirlere, bukağılara vurulmuş olarak yaşamayı arzular mı?
- هیچ او حسرت خورد بر انتباه ** بر تن با سلسله در قعر چاه
- İnanmışsan artık savaş safına gel ki senin meclisin gökyüzündedir.
- مومنی آخر در آ در صف رزم ** که ترا بر آسمان بودست بزم
- Yüzlerce ulaşma ümidiyle kalk, ey kul, mihrap önündeki mum gibi dinel.
- بر امید راه بالا کن قیام ** همچو شمعی پیش محراب ای غلام
- Başı kesilmiş mum gibi bütün gece arayıp isteme yüzünden ağla, gözyaşları dök, yan dur.
- اشک میبار و همیسوز از طلب ** همچو شمع سر بریده جمله شب
- Yemekten, içmekten ağzını yum, gök sofrasına koş. 1730
- لب فرو بند از طعام و از شراب ** سوی خوان آسمانی کن شتاب
- Her an ümidini gökyüzüne bağla. Gökyüzü havası ile söğüt gibi titre.
- دم به دم بر آسمان میدار امید ** در هوای آسمان رقصان چو بید
- Sana anbean gökten su ve ateş gelip durmada. Rızkını arttırmadadır.
- دم به دم از آسمان میآیدت ** آب و آتش رزق میافزایدت
- Seni de oraya götürürse şaşma. Aczine bakma isteğine bak.
- گر ترا آنجا برد نبود عجب ** منگر اندر عجز و بنگر در طلب
- Çünkü bu istek, sende Tanrının bir emanetidir. Her isteyen kişinin istenmesi yerindedir.
- کین طلب در تو گروگان خداست ** زانک هر طالب به مطلوبی سزاست
- Çalış da bu istek artsın. Bu suretle de gönlün şu ten kuyusundan çıksın. 1735
- جهد کن تا این طلب افزون شود ** تا دلت زین چاه تن بیرون شود
- Halk, filan yoksul öldü desinler, sen de a gafiller diriyim ben.
- خلق گوید مرد مسکین آن فلان ** تو بگویی زندهام ای غافلان
- Bedenim yapayalnız yatmış, uyumuş ama sekiz cennet de gönlümde açılmış de.
- گر تن من همچو تنها خفته است ** هشت جنت در دلم بشکفته است
- Can, gül ve nesrin içinde uyuduktan sonra beden, su pislikte kalmış? Ne gam!
- جان چو خفته در گل و نسرین بود ** چه غمست ار تن در آن سرگین بود
- Uyumuş canın bedenden ne haberi var? O, ister gül bahçesinde uyusun, ister külhanda.
- جان خفته چه خبر دارد ز تن ** کو به گلشن خفت یا در گولخن
- Can, şu su rengindeki alemde “Keşke kavmim, Rabbim beni ne yüzden yarlığadı, bilseydi” diye nara atmada. 1740
- میزند جان در جهان آبگون ** نعره یا لیت قومی یعلمون