- Her can, kendi bedenini tanır, o bedene girer. Kuyumcunu canı, nasıl olur da terzinin bedenine girer?
- جسم خود بشناسد و در وی رود ** جان زرگر سوی درزی کی رود
- Bilgi sahibinin canı, bilgi sahibinin bedenine girer, zulmedenin canı, zulmedenin bedenine.
- جان عالم سوی عالم میدود ** روح ظالم سوی ظالم میدود
- Sabah çağı kuzu anasını, koyun kuzusunu nasıl tanırsa Tanrı bilgisi de bedenleri tanıma hususunda ruhlara böyle bir bilgi vermiştir.
- که شناسا کردشان علم اله ** چونک بره و میش وقت صبحگاه
- Ayak bile karanlıkta ayakkabısını tanırken a güzelim can kendi bedenini nasıl tanımaz?
- پای کفش خود شناسد در ظلم ** چون نداند جان تن خود ای صنم
- Ey Tanrıya sığınan, sabah küçük mahşerdir. Büyük mahşeri de var ondan kıyas et. 1780
- صبح حشر کوچکست ای مستجیر ** حشر اکبر را قیاس از وی بگیر
- Can, nasıl toprağa uçarsa amel defteri de sağa, sola öyle uçar.
- آنچنان که جان بپرد سوی طین ** نامه پرد تا یسار و تا یمین
- İyiliğe kötülüğe dair dün ne yaptıysa onların yazılı olduğu nekeslik ve cömertlik defterini, insanın avucuna koyarlar.
- در کفش بنهند نامهی بخل و جود ** فسق و تقوی آنچ دی خو کرده بود
- Seher çağı uykudan uyandı mı o hayır ve şer, ona gelip çatar.
- چون شود بیدار از خواب او سحر ** باز آید سوی او آن خیر و شر
- Riyazatı huy edinmişse uyandığı zaman yanına o gelir.
- گر ریاضت داده باشد خوی خویش ** وقت بیداری همان آید به پیش
- Dün, hamlık etmiş, kötülükte, azgınlıkta bulunmuşsa sol yanından verilen defteri, yas mektubuna döner. 1785
- ور بد او دی خام و زشت و در ضلال ** چون عزا نامه سیه یابد شمال
- Dün, temiz, kötülükten çekingen ve dindar olarak yaşamışsa uyanınca değerli inciyi elde eder.
- ور بد او دی پاک و با تقوی و دین ** وقت بیداری برد در ثمین
- Bizim uykumuz ve uyanmamız, ölümle mahşere iki tanıktır.
- هست ما را خواب و بیداری ما ** بر نشان مرگ و محشر دو گوا
- Küçük haşir büyük hasrı gösterir; küçük ölüm, büyük ölümü aydınlatır.
- حشر اصغر حشر اکبر را نمود ** مرگ اصغر مرگ اکبر را زدود
- Fakat bu defter, hayalidir, gizlidir. Büyük haşirde o defter meydana çıkar.
- لیک این نامه خیالست و نهان ** وآن شود در حشر اکبر بس عیان
- Bu hayal, burada gizlidir, eseri görünür. Fakat bu hayal, orada suretlere bürünür. 1790
- این خیال اینجا نهان پیدا اثر ** زین خیال آنجا برویاند صور
- Mühendise bak yere tohum eker gibi gönlüne bir ev yapma hayali kor.
- در مهندس بین خیال خانهای ** در دلش چون در زمینی دانهای
- O hayal, dışarıda zahir olur, adeta yerden tohum biter gibi.
- آن خیال از اندرون آید برون ** چون زمین که زاید از تخم درون
- Gönülde yurt tutan her hayal, mahşer gününde bir surete bürünecektir.
- هر خیالی کو کند در دل وطن ** روز محشر صورتی خواهد شدن
- Mühendisin gönlünde kurduğu hayali, tohum bitirme kabiliyetindeki bir yere ekilmiş, orada bitmiş mahsul tut.
- چون خیال آن مهندس در ضمیر ** چون نبات اندر زمین دانهگیر
- Bu iki mahşeri hulâsa etmeden maksadım bir kısastır, inananların bundan hisse almasıdır. 1795
- مخلصم زین هر دو محشر قصهایست ** مومنان را در بیانش حصهایست
- Kıyamet gününün güneşi doğdu mu çirkin, güzel herkes yerden derhal kalkar.
- چون بر آید آفتاب رستخیز ** بر جهند از خاک زشت و خوب تیز
- Herkes kaza ve kader divanına koşar, geçer para da potaya girer, kalp para da.
- سوی دیوان قضا پویان شوند ** نقد نیک و بد به کوره میروند
- Geçer para neşelenerek, nazlana,nazlana kalp para, yanıp eriyerek.
- نقد نیکو شادمان و ناز ناز ** نقد قلب اندر زحیر و در گداز
- Anbean sınamalar gelmede, bedende gönül sırları görünmede.
- لحظه لحظه امتحانها میرسد ** سر دلها مینماید در جسد
- Kandil nasıl suyla yağla görünür, aydınlanıp meydana çıkarsa, yahut toprak, nasıl mahsul verir, sırlarını meydana korsa öyle. 1800
- چون ز قندیل آب و روغن گشته فاش ** یا چو خاکی که بروید سرهاش