English    Türkçe    فارسی   

5
1795-1819

  • Bu iki mahşeri hulâsa etmeden maksadım bir kısastır, inananların bundan hisse almasıdır. 1795
  • Kıyamet gününün güneşi doğdu mu çirkin, güzel herkes yerden derhal kalkar.
  • Herkes kaza ve kader divanına koşar, geçer para da potaya girer, kalp para da.
  • Geçer para neşelenerek, nazlana,nazlana kalp para, yanıp eriyerek.
  • Anbean sınamalar gelmede, bedende gönül sırları görünmede.
  • Kandil nasıl suyla yağla görünür, aydınlanıp meydana çıkarsa, yahut toprak, nasıl mahsul verir, sırlarını meydana korsa öyle. 1800
  • Baharın eli, soğanı, safranı, haşhaşı çıkarır, kışın sırrını nasıl meydana korsa öyle.
  • Biri “Biz Tanrıdan çekinenleriz” diye yemyeşil, öbürü menekşe gibi başı aşağıda. Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • Gözler, defterler sol yandan gelmesin diye açılmış, bekleyip durmada.
  • Amel defterinin sağdan verilmesi kolay iş değil. Bunun için gözler sağı solu gözlemede. 1805
  • Derken bir kulun eline kapkara, suçlarla kötülüklerle dolu bir defter verilir.
  • İçinde ne bir hayır var, ne bir iyi işte bulunma. Ancak doğru özlülerin gönlünü incitme var.
  • Baştan ayağa kadar kötülükle, suçla, yol ehline çaldığı ıslıklarla, onlarla ettiği alaylarla dopdolu.
  • Hileleri, hırsızlıkları, Firavunlar gibi ben, biz demeleri, defteri kaplamış.
  • O kötü amelli kul, defterini okudu mu analar ki zindandan başka göçecek yer yok. 1810
  • Suç meydanda özür yolu bağlı. Artık hırsızlar gibi darağacına yürümeye baslar.
  • O binlerce delili, o binlerce kötü sözü, pis bir çivi gibi ağzını kapatmış.
  • Üstünde, evinde, çaldığı şeyler çıkmış, okuduğu masal dinlenmez olmuş.
  • Cehennem zindanına doğru yürümeye koyulur. Çünkü ateşten kaçmasına imkan yok.
  • Melekler de memurlar gibi önüne ardına düşerler. Evvelce gizliydiler şimdi asesler gibi meydana çıkarlar. 1815
  • Onu, yürü ey köpek, samanlığına gir diye sürerler, ellerindeki mızraklarla dürterler.
  • O, her yol basında ayağını sürür, belki o kuyudan kurtulurum ümidine düşer.
  • Bekleyerek durur, susar, bir ümide kapılıp yüzünü geriye çevirir.
  • Güz yağmurları gibi gözyaşı döker, ümidi kurumuştur, ondan başka elinden ne gelir?