English    Türkçe    فارسی   

5
1803-1827

  • Tehlikeye uğrama korkusu, gönle yerleşmiş, bu yüzden kaynaklat kaynama da, on tane dere olmada.
  • چشمها بیرون جهید از خطر  ** گشته ده چشمه ز بیم مستقر 
  • Gözler, defterler sol yandan gelmesin diye açılmış, bekleyip durmada.
  • باز مانده دیده‌ها در انتظار  ** تا که نامه ناید از سوی یسار 
  • Amel defterinin sağdan verilmesi kolay iş değil. Bunun için gözler sağı solu gözlemede. 1805
  • چشم گردان سوی راست و سوی چپ  ** زانک نبود بخت نامه‌ی راست زپ 
  • Derken bir kulun eline kapkara, suçlarla kötülüklerle dolu bir defter verilir.
  • نامه‌ای آید به دست بنده‌ای  ** سر سیه از جرم و فسق آگنده‌ای 
  • İçinde ne bir hayır var, ne bir iyi işte bulunma. Ancak doğru özlülerin gönlünü incitme var.
  • اندرو یک خیر و یک توفیق نه  ** جز که آزار دل صدیق نه 
  • Baştan ayağa kadar kötülükle, suçla, yol ehline çaldığı ıslıklarla, onlarla ettiği alaylarla dopdolu.
  • پر ز سر تا پای زشتی و گناه  ** تسخر و خنبک زدن بر اهل راه 
  • Hileleri, hırsızlıkları, Firavunlar gibi ben, biz demeleri, defteri kaplamış.
  • آن دغل‌کاری و دزدیهای او  ** و آن چو فرعونان انا و انای او 
  • O kötü amelli kul, defterini okudu mu analar ki zindandan başka göçecek yer yok. 1810
  • چون بخواند نامه‌ی خود آن ثقیل  ** داند او که سوی زندان شد رحیل 
  • Suç meydanda özür yolu bağlı. Artık hırsızlar gibi darağacına yürümeye baslar.
  • پس روان گردد چو دزدان سوی دار  ** جرم پیدا بسته راه اعتذار 
  • O binlerce delili, o binlerce kötü sözü, pis bir çivi gibi ağzını kapatmış.
  • آن هزاران حجت و گفتار بد  ** بر دهانش گشته چون مسمار بد 
  • Üstünde, evinde, çaldığı şeyler çıkmış, okuduğu masal dinlenmez olmuş.
  • رخت دزدی بر تن و در خانه‌اش  ** گشته پیدا گم شده افسانه‌اش 
  • Cehennem zindanına doğru yürümeye koyulur. Çünkü ateşten kaçmasına imkan yok.
  • پس روان گردد به زندان سعیر  ** که نباشد خار را ز آتش گزیر 
  • Melekler de memurlar gibi önüne ardına düşerler. Evvelce gizliydiler şimdi asesler gibi meydana çıkarlar. 1815
  • چون موکل آن ملایک پیش و پس  ** بوده پنهان گشته پیدا چون عسس 
  • Onu, yürü ey köpek, samanlığına gir diye sürerler, ellerindeki mızraklarla dürterler.
  • می‌برندش می‌سپوزندش به نیش  ** که برو ای سگ به کهدانهای خویش 
  • O, her yol basında ayağını sürür, belki o kuyudan kurtulurum ümidine düşer.
  • می‌کشد پا بر سر هر راه او  ** تا بود که بر جهد زان چاه او 
  • Bekleyerek durur, susar, bir ümide kapılıp yüzünü geriye çevirir.
  • منتظر می‌ایستد تن می‌زند  ** در امیدی روی وا پس می‌کند 
  • Güz yağmurları gibi gözyaşı döker, ümidi kurumuştur, ondan başka elinden ne gelir?
  • اشک می‌بارد چون باران خزان  ** خشک اومیدی چه دارد او جز آن 
  • Her an yüzünü geriye çevirir, Tanrı’nın mukaddes tapısına yönelir. 1820
  • هر زمانی روی وا پس می‌کند  ** رو به درگاه مقدس می‌کند 
  • Derken Tanrı’dan “Ey nur ülkesinin melekleri, ona ey iyi huylardan çırılçıplak tembel” deyin.
  • پس ز حق امر آید از اقلیم نور  ** که بگوییدش کای بطال عور 
  • Ey şer madeni, ne bekliyorsun? A şaşkın neden yüzünü geriye çeviriyorsun?
  • انتظار چیستی ای کان شر  ** رو چه وا پس می‌کنی ای خیره‌سر 
  • İşte defterin, eline gelen defter a Tanrı inciten a Şeytana tapan!
  • نامه‌ات آنست کت آمد به دست  ** ای خدا آزار و ای شیطان‌پرست 
  • Yaptığın şeylerin yazılı olduğu defteri gördün ya. Ne bakıyorsun Artık, yaptığının cezasını gör.
  • چون بدیدی نامه‌ی کردار خویش  ** چه نگری پس بین جزای کار خویش 
  • Beyhude yere emekleyip duruyorsun? Böyle bir kuyuda aydınlık ümidi nerede? 1825
  • بیهده چه مول مولی می‌زنی  ** در چنین چه کو امید روشنی 
  • Ne görünüşte bir ibadetin var, ne içinde gizli bir iyilik niyeti.
  • نه ترا از روی ظاهر طاعتی  ** نه ترا در سر و باطن نیتی 
  • Ne geceleri münacatta bulundun, namaz kıldın; ne gündüzleri haramdan çekindin oruç tuttun!
  • نه ترا شبها مناجات و قیام  ** نه ترا در روز پرهیز و صیام