English    Türkçe    فارسی   

5
1875-1899

  • Allah esirgesin diyordu, ya böyle bir şey çıkarda bundan incinirse. Utanmasını hiç istemem. 1875
  • که مبادا کین بود خسته شود  ** من نخواهم که برو خجلت رود 
  • Bunu yapmamıştır ya, yapsa bile pekala yapmış. O benim sevgilim, ne dilerse yapsın!
  • این نکردست او و گر کرد او رواست  ** هر چه خواهد گو بکن محبوب ماست 
  • Sevgilimin yaptığını ben yaptım demektir. Ben perdeyim ama hakikatte o benden ibarettir, ben de oyum.
  • هر چه محبوبم کند من کرده‌ام  ** او منم من او چه گر در پرده‌ام 
  • Sonra Ondan diyordu, bu çeşit huylar ne kadar uzak. Bu saçma bir söz beyhude bir hayal.
  • باز گفتی دور از آن خو و خصال  ** این چنین تخلیط ژاژست و خیال 
  • Eyaz’ın böyle bir şey yapmasına imkan yok. Çünkü o bir deniz ki dibini görmenin imkanı bulunmaz.
  • از ایاز این خود محالست و بعید  ** کو یکی دریاست قعرش ناپدید 
  • Yedi deniz de o denizin bir katresi. Bütün varlık onun dalgasından bir damla. 1880
  • هفت دریا اندرو یک قطره‌ای  ** جمله‌ی هستی ز موجش چکره‌ای 
  • Bütün temizlikleri o denizden elde ederler. Katreleri teker,teker birer sırça yapan sanatkar.
  • جمله پاکیها از آن دریا برند  ** قطره‌هااش یک به یک میناگرند 
  • O padişahlar padişahı, hatta padişahlar meydana getiren o. Yalnız kötü göz deymesin diye adı Eyaz olmuş.
  • شاه شاهانست و بلک شاه‌ساز  ** وز برای چشم بد نامش ایاز 
  • Kötü göz söyle dursun, iyi gözler bile onu nazarlar. Çünkü güzelliğinin haddi yok, elbette kıskanacaklar.
  • چشمهای نیک هم بر وی به دست  ** از ره غیرت که حسنش بی‌حدست 
  • Gökler kadar geniş bir ağız isterim ki o meleklerin bile kıskandıkları güzeli öveyim.
  • یک دهان خواهم به پهنای فلک  ** تا بگویم وصف آن رشک ملک 
  • Hatta bu çeşit bir ağza sahip olsam, yahut bunun yüz misli geniş bir ağız elde etsem yine de feryadı figan o ağıza sığamaz. 1885
  • ور دهان یابم چنین و صد چنین  ** تنگ آید در فغان این حنین 
  • Fakat ey dayandığım dost, bu kadar da söylemesem gönül sırçası, zayıflığından çatlayacak.
  • این قدر گر هم نگویم ای سند  ** شیشه‌ی دل از ضعیفی بشکند 
  • Gönül sırçasını pek nazik gördüm de biraz teskin edebilmek için nice cüppeler yırttım.
  • شیشه‌ی دل را چو نازک دیده‌ام  ** بهر تسکین بس قبا بدریده‌ام 
  • Güzelim; ben her ay başı mutlaka üç gün deli olurum.
  • من سر هر ماه سه روز ای صنم  ** بی‌گمان باید که دیوانه شوم 
  • Kendine gel bu gün o üç günün ilki. Bu gün zafer günü; firuze günü değil.
  • هین که امروز اول سه روزه است  ** روز پیروزست نه پیروزه است 
  • Padişahın derdine düşen her gönle anbean ay başı var. 1890
  • هر دلی که اندر غم شه می‌بود  ** دم به دم او را سر مه می‌بود 
  • Deli oldum da Mahmut’un hikayesiyle Eyaz’ın vasıflarını söyleyemedim kaldı gitti işte.
  • قصه‌ی محمود و اوصاف ایاز  ** چون شدم دیوانه رفت اکنون ز ساز 
  • Söylenenler, hikayenin suretinden ibarettir, sureti anlayabileceklerin anlayışına, onların tasavvur aynalarına göre söylenmiştir. Bu hikayenin haki katındaki mukaddesliğe iner de söylemeye kalkışırsam utancımdan baş da kaybolur, sakal da, kalem de. Akıllı olana bir işaret yeter.
  • بیان آنک آنچ بیان کرده می‌شود صورت قصه است وانگه آن صورتیست کی در خورد این صورت گیرانست و درخورد آینه‌ی تصویر ایشان و از قدوسیتی کی حقیقت این قصه راست نطق را ازین تنزیل شرم می‌آید و از خجالت سر و ریش و قلم گم می‌کند و العاقل یکفیه الاشاره 
  • Çünkü filim rüyada Hindistan’ı gördü. Köy harab oldu, haraçtan ümidini kes.
  • زانک پیلم دید هندستان به خواب  ** از خراج اومید بر ده شد خراب 
  • Aklım fikrim zayi olduktan sonra nasıl nazım düzebilir, kafiyeye riayet edebilirim?
  • کیف یاتی النظم لی والقافیه  ** بعد ما ضاعت اصول العافیه 
  • Dertlerle deliliğim bir değil ki. Bende delilik içinde delilik var, delilik içinde delilik.
  • ما جنون واحد لی فی الشجون  ** بل جنون فی جنون فی جنون 
  • Yoklukta varlığı göreli bedenim gizli işaretlerden eridi bitti. 1895
  • ذاب جسمی من اشارات الکنی  ** منذ عاینت البقاء فی الفنا 
  • Ey Eyaz aşkınla kıla döndüm, hikayeyi söylemeden kaldım, Artık sen benim hikayemi söyle.
  • ای ایاز از عشق تو گشتم چو موی  ** ماندم از قصه تو قصه‌ی من بگوی 
  • Ben aşkla senin hikayeni çok söyledim. Artık ben hikayeye döndüm, sen benim hikayemi oku.
  • بس فسانه‌ی عشق تو خواندم به جان  ** تو مرا که افسانه گشتستم بخوان 
  • Ey uyduğum zat, zaten okursun, ben okuyamam. Ben Tur dağına benzerim, sen Musa’sın bu da ses.
  • خود تو می‌خوانی نه من ای مقتدی  ** من که طورم تو موسی وین صدا 
  • Biçare dağ söz nedir, ne bilsin? Dağ, bomboştur, sözü Musa bilir.
  • کوه بیچاره چه داند گفت چیست  ** زانک موسی می‌بداند که تهیست