Padişahın derdine düşen her gönle anbean ay başı var. 1890
هر دلی که اندر غم شه میبود ** دم به دم او را سر مه میبود
Deli oldum da Mahmut’un hikayesiyle Eyaz’ın vasıflarını söyleyemedim kaldı gitti işte.
قصهی محمود و اوصاف ایاز ** چون شدم دیوانه رفت اکنون ز ساز
Söylenenler, hikayenin suretinden ibarettir, sureti anlayabileceklerin anlayışına, onların tasavvur aynalarına göre söylenmiştir. Bu hikayenin haki katındaki mukaddesliğe iner de söylemeye kalkışırsam utancımdan baş da kaybolur, sakal da, kalem de. Akıllı olana bir işaret yeter.
بیان آنک آنچ بیان کرده میشود صورت قصه است وانگه آن صورتیست کی در خورد این صورت گیرانست و درخورد آینهی تصویر ایشان و از قدوسیتی کی حقیقت این قصه راست نطق را ازین تنزیل شرم میآید و از خجالت سر و ریش و قلم گم میکند و العاقل یکفیه الاشاره
Çünkü filim rüyada Hindistan’ı gördü. Köy harab oldu, haraçtan ümidini kes.
زانک پیلم دید هندستان به خواب ** از خراج اومید بر ده شد خراب
Aklım fikrim zayi olduktan sonra nasıl nazım düzebilir, kafiyeye riayet edebilirim?
کیف یاتی النظم لی والقافیه ** بعد ما ضاعت اصول العافیه
Dertlerle deliliğim bir değil ki. Bende delilik içinde delilik var, delilik içinde delilik.
ما جنون واحد لی فی الشجون ** بل جنون فی جنون فی جنون
Yoklukta varlığı göreli bedenim gizli işaretlerden eridi bitti.1895
ذاب جسمی من اشارات الکنی ** منذ عاینت البقاء فی الفنا
Ey Eyaz aşkınla kıla döndüm, hikayeyi söylemeden kaldım, Artık sen benim hikayemi söyle.
ای ایاز از عشق تو گشتم چو موی ** ماندم از قصه تو قصهی من بگوی
Ben aşkla senin hikayeni çok söyledim. Artık ben hikayeye döndüm, sen benim hikayemi oku.
بس فسانهی عشق تو خواندم به جان ** تو مرا که افسانه گشتستم بخوان
Ey uyduğum zat, zaten okursun, ben okuyamam. Ben Tur dağına benzerim, sen Musa’sın bu da ses.
خود تو میخوانی نه من ای مقتدی ** من که طورم تو موسی وین صدا
Biçare dağ söz nedir, ne bilsin? Dağ, bomboştur, sözü Musa bilir.
کوه بیچاره چه داند گفت چیست ** زانک موسی میبداند که تهیست
Dağ, bilse bilse kadrince bilir. Beden ruh letafetinden çok az bir şeye maliktir.1900
کوه میداند به قدر خویشتن ** اندکی دارد ز لطف روح تن
Ten, hesaplarsan usturlaba benzer, güneşe benzeyen ruhun bir delilidir.
تن چو اصطرلاب باشد ز احتساب ** آیتی از روح همچون آفتاب
Gözü iyi görmeyen müneccimin usturlaba müracaatı zaruridir.
آن منجم چون نباشد چشمتیز ** شرط باشد مرد اصطرلابریز
Güneşi usturlapla hesaplaması lazımdır ki güneşin nerede bulunduğundan bir koku alsın.
تا صطرلابی کند از بهر او ** تا برد از حالت خورشید بو
Doğruyu usturlapla arayan can, gökyüzünü ve güneşi ne kadar bilebilir?
جان کز اصطرلاب جوید او صواب ** چه قدر داند ز چرخ و آفتاب
Sen göz usturlabı ile bakıp gördükçe alemi pek dar görürüsün. 1905
تو که ز اصطرب دیده بنگری ** درجهان دیدن یقین بس قاصری
Sen alemi gözünün alabildiği kadar görebilirsin. Halbuki alem nerede, sen neredesin? Neye bıyığını buruyorsun ya?
تو جهان را قدر دیده دیدهای ** کو جهان سبلت چرا مالیدهای
Ariflerin bir sürmesi vardır, onu ara da dereye benzeyen su gözün deniz kesilsin.
عارفان را سرمهای هست آن بجوی ** تا که دریا گردد این چشم چو جوی
Zerrece aklım fikrim varsa bu ne sevdadır, bu ne dağınık söz?
ذرهای از عقل و هوش ار با منست ** این چه سودا و پریشان گفتنست
Aklım, fikrim başımda yoksa benim bunda ne günahım var?
چونک مغز من ز عقل و هش تهیست ** پس گناه من درین تخلیط چیست
Benim günahım yok ama aklimi alan sevgilinin de günahı yok. Bütün akılların aklı onun huzurunda ölüp gitmede.1910
نه گناه اوراست که عقلم ببرد ** عقل جملهی عاقلان پیشش بمرد
Ey akıllara fitne salan, onları hayran eden, akılların senden başka sığınacağı yer yok.
یا مجیر العقل فتان الحجی ** ما سواک للعقول مرتجی
Beni çıldırttığın demden beri aklı hiç arzulamadım. Beni süsleyip bezediğin zamandan beri güzelliğe hiç haset etmedim.
ما اشتهیت العقل مذ جننتنی ** ما حسدت الحسن مذ زینتنی
Senin sevdana düşüp çıldırmam hoş ve iyi değil mi? Tanrı sana hayırlar versin, evet iyi de!
هل جنونی فی هواک مستطاب ** قل بلی والله یجزیک الثواب
O ister Arapça söylesin ister Farsça. Nerede bir kulak nerede bir akıl ki o sözleri anlasın.
گر بتازی گوید او ور پارسی ** گوش و هوشی کو که در فهمش رسی