- Ten, hesaplarsan usturlaba benzer, güneşe benzeyen ruhun bir delilidir.
- تن چو اصطرلاب باشد ز احتساب ** آیتی از روح همچون آفتاب
- Gözü iyi görmeyen müneccimin usturlaba müracaatı zaruridir.
- آن منجم چون نباشد چشمتیز ** شرط باشد مرد اصطرلابریز
- Güneşi usturlapla hesaplaması lazımdır ki güneşin nerede bulunduğundan bir koku alsın.
- تا صطرلابی کند از بهر او ** تا برد از حالت خورشید بو
- Doğruyu usturlapla arayan can, gökyüzünü ve güneşi ne kadar bilebilir?
- جان کز اصطرلاب جوید او صواب ** چه قدر داند ز چرخ و آفتاب
- Sen göz usturlabı ile bakıp gördükçe alemi pek dar görürüsün. 1905
- تو که ز اصطرب دیده بنگری ** درجهان دیدن یقین بس قاصری
- Sen alemi gözünün alabildiği kadar görebilirsin. Halbuki alem nerede, sen neredesin? Neye bıyığını buruyorsun ya?
- تو جهان را قدر دیده دیدهای ** کو جهان سبلت چرا مالیدهای
- Ariflerin bir sürmesi vardır, onu ara da dereye benzeyen su gözün deniz kesilsin.
- عارفان را سرمهای هست آن بجوی ** تا که دریا گردد این چشم چو جوی
- Zerrece aklım fikrim varsa bu ne sevdadır, bu ne dağınık söz?
- ذرهای از عقل و هوش ار با منست ** این چه سودا و پریشان گفتنست
- Aklım, fikrim başımda yoksa benim bunda ne günahım var?
- چونک مغز من ز عقل و هش تهیست ** پس گناه من درین تخلیط چیست
- Benim günahım yok ama aklimi alan sevgilinin de günahı yok. Bütün akılların aklı onun huzurunda ölüp gitmede. 1910
- نه گناه اوراست که عقلم ببرد ** عقل جملهی عاقلان پیشش بمرد
- Ey akıllara fitne salan, onları hayran eden, akılların senden başka sığınacağı yer yok.
- یا مجیر العقل فتان الحجی ** ما سواک للعقول مرتجی
- Beni çıldırttığın demden beri aklı hiç arzulamadım. Beni süsleyip bezediğin zamandan beri güzelliğe hiç haset etmedim.
- ما اشتهیت العقل مذ جننتنی ** ما حسدت الحسن مذ زینتنی
- Senin sevdana düşüp çıldırmam hoş ve iyi değil mi? Tanrı sana hayırlar versin, evet iyi de!
- هل جنونی فی هواک مستطاب ** قل بلی والله یجزیک الثواب
- O ister Arapça söylesin ister Farsça. Nerede bir kulak nerede bir akıl ki o sözleri anlasın.
- گر بتازی گوید او ور پارسی ** گوش و هوشی کو که در فهمش رسی
- Onun şarabı, her aklın harcı değil. Onun küpesi her kulağın oyuncağı değil. 1915
- بادهی او درخور هر هوش نیست ** حلقهی او سخرهی هر گوش نیست
- Bir kere daha delicesine geldim işte. Yürü, yürü ey can, çabuk bir zincir getir.
- باز دیگر آمدم دیوانهوار ** رو رو ای جان زود زنجیری بیار
- Fakat sevgilimin zülfünden başka iki yüz tane zincir olsa kırarım ha.
- غیر آن زنجیر زلف دلبرم ** گر دو صد زنجیر آری بردرم
- "İnsana bak, neden yaratıldı", hükmünce çarık ve kürke bakmanın sebebi
- حکمت نظر کردن در چارق و پوستین کی فلینظر الانسان مم خلق
- Yine Eyaz’ın aşk hikayesine dön. Çünkü o hikaye sırlarla dopdolu bir hazinedir.
- بازگردان قصهی عشق ایاز ** که آن یکی گنجیست مالامال راز
- Her gün o güzelim odaya çarığını postunu görmeye giderdi.
- میرود هر روز در حجرهی برین ** تا ببیند چارقی با پوستین
- Çünkü varlık, insanı adamakıllı sarhoş eder, aklını başından alır, utancını gönlünden. 1920
- زانک هستی سخت مستی آورد ** عقل از سر شرم از دل میبرد
- Önce gelenlerden nice yüz binlerce taifeyi varlık sarhoşluğu, bu geçitte yere yıktı.
- صد هزاران قرن پیشین را همین ** مستی هستی بزد ره زین کمین
- İblis de neden Adem benden üstün olsun ki deyip Azazil kesildi.
- شد عزرائیلی ازین مستی بلیس ** که چرا آدم شود بر من رئیس
- Ben hem hocayım hem hoca oğlu. Yüz binlerce hünere kabiliyetim var, her şeyi yapabilirim.
- خواجهام من نیز و خواجهزادهام ** صد هنر را قابل و آمادهام
- Hüner ve marifette kimseden aşağı değilim ki hizmet etmek üzere düşmanın önünde ayak üstü durayım.
- در هنر من از کسی کم نیستم ** تا به خدمت پیش دشمن بیستم
- Ben ateşten doğdum, o balçıktan. Ateşe karşı balçığın ne değeri vardır ki? 1925
- من ز آتش زادهام او از وحل ** پیش آتش مر وحل را چه محل