English    Türkçe    فارسی   

5
1925-1949

  • Ben ateşten doğdum, o balçıktan. Ateşe karşı balçığın ne değeri vardır ki? 1925
  • من ز آتش زاده‌ام او از وحل  ** پیش آتش مر وحل را چه محل 
  • Ben alemin en ulusu, zamanın övünülecek kişisiyken o vakit o neredeydi? dedi.
  • او کجا بود اندر آن دوری که من  ** صدر عالم بودم و فخر زمن 
  • "Tanrı,cinleri ateşin dumansız alevinden yarattı" dendiği gibi yine ulu Tanrı İblis hakkında "Şüphe yok ki o, cin tayfasındandı, rabbinin buyruğundan çıktı" buyurmuştur.
  • خلق الجان من مارج من نار و قوله تعالی فی حق ابلیس انه کان من الجن ففسق 
  • Şeytanın can ateşi alevlenmede. O bir ateştir ki aslı gibi. “Çocuk babasının sırrıdır” denmiştir.
  • شعله می‌زد آتش جان سفیه  ** که آتشی بود الولد سر ابیه 
  • Hayır yanlış söyledim. O ateş Tanrı kahrıdır. Bu hususta bir sebep göstermeye ne hacet?
  • نه غلط گفتم که بد قهر خدا  ** علتی را پیش آوردن چرا 
  • Sebepsiz ve sebeplerle hiçbir münasebeti olmayan bir iş, ezelden beri daima olagelmektedir
  • کار بی‌علت مبرا از علل  ** مستمر و مستقرست از ازل 
  • Onun sebepsiz ve illetsiz pak sanatına, ne sonradan yaratılan bir şeyin sebebi sığar, ne de sonradan yaratılan bir şey. 1930
  • در کمال صنع پاک مستحث  ** علت حادث چه گنجد یا حدث 
  • Baba sırrı da ne oluyor? Babamız onun yaratışı. Yaradılış içtir, babaysa deriye benzer bir suret.
  • سر آب چه بود آب ما صنع اوست  ** صنع مغزست و آب صورت چو پوست 
  • Bil ki ey aşk fındığı, dostun aşktır. Canını iç haline getirmek ister de derini yırtar, döker.
  • عشق دان ای فندق تن دوستت  ** جانت جوید مغز و کوبد پوستت 
  • Sevgilisi deri olan kişinin derisini Tanrı, her an değiştirir durur.
  • دوزخی که پوست باشد دوستش  ** داد بدلنا جلودا پوستش 
  • Manen için, Ateşe hakimdir. Fakat kabukların, Ateşe ancak odun olabilir.
  • معنی و مغزت بر آتش حاکمست  ** لیک آتش را قشورت هیزمست 
  • Ateşin kudreti, içinde su olan tahta testinin dışındadır. 1935
  • کوزه‌ی چوبین که در وی آب جوست  ** قدرت آتش همه بر ظرف اوست 
  • İnsanın sırrı ateşten üstündür. Hiç cehennemin maliki ateşte helak olur mu?
  • معنی انسان بر آتش مالکست  ** مالک دوزخ درو کی هالکست 
  • Şu halde sen, bedenini çoğaltma, mananın fazla olmasına bak ki Malik gibi ateşten üstün olasın.
  • پس میفزا تو بدن معنی فزا  ** تا چو مالک باشی آتش را کیا 
  • Halbuki sen deri üstüne deriye bürünüyor, derilere bürünmüş bir kurda dönüyorsun.
  • پوستها بر پوست می‌افزوده‌ای  ** لاجرم چون پوست اندر دوده‌ای 
  • Ateşin yiyeceği ancak deridir. Tanrı kahrı kibrin derisini yırtar, yüzer.
  • زانک آتش را علف جز پوست نیست  ** قهر حق آن کبر را پوستین کنیست 
  • Bu kibirlenme, derinin bir neticesidir. Kibrin mevkii, malı, o sevgiliden, deriden meydana gelir. 1940
  • این تکبر از نتیجه‌ی پوستست  ** جاه و مال آن کبر را زان دوستست 
  • Bu kibirlenme nedir? İçten haberdar olmamak. Donan suyun güneşten gafil olusu gibi.
  • این تکبر چیست غفلت از لباب  ** منجمد چون غفلت یخ ز آفتاب 
  • Fakat su güneşten haberdar oldu mu buzu kalmaz, yumuşar, ısınır akıverir.
  • چون خبر شد ز آفتابش یخ نماند  ** نرم گشت و گرم گشت و تیز راند 
  • İçi görmek, bütün bedeni hor etmek, aşık olmaktır. Çünkü bu taktirde bütün beden tamahtan ibaret olur. “Tamah eden alçalır” denmiştir.
  • شد ز دید لب جمله‌ی تن طمع  ** خوار و عاشق شد که ذل من طمع 
  • Fakat içi görmeyen, deriyle kanaat eder. “Kanaat eden yüceldi” bağı, ona zindan olur.
  • چون نبیند مغز قانع شد به پوست  ** بند عز من قنع زندان اوست 
  • Burada yücelik kafirliktir alçalmak din. Taş taşlıktan fani olmadıkça yüzüğe takılır mi? 1945
  • عزت اینجا گبریست و ذل دین  ** سنگ تا فانی نشد کی شد نگین 
  • Hem hala taşsın, hem de ben diyor, varlık güdüyorsun. Halbuki senin yoksullanmanın, yok olmanın tam zamanı.
  • در مقام سنگی آنگاهی انا  ** وقت مسکین گشتن تست وفنا 
  • Kafir, daima mal ve mevki arar. Çünkü külhan, fışkı ile tavlanır.
  • کبر زان جوید همیشه جاه و مال  ** که ز سرگینست گلحن را کمال 
  • Bu iki dadı, mal ve mevki, deriyi şişirir, yağla etle, kibirle, benlikle doldurur.
  • کین دو دایه پوست را افزون کنند  ** شحم و لحم و کبر و نخوت آکنند 
  • Kafirler gözlerini isin içine atmadılar da o yüzden deriyi iç sandılar.
  • دیده را بر لب لب نفراشتند  ** پوست را زان روی لب پنداشتند