- Bil ki ey aşk fındığı, dostun aşktır. Canını iç haline getirmek ister de derini yırtar, döker.
- عشق دان ای فندق تن دوستت ** جانت جوید مغز و کوبد پوستت
- Sevgilisi deri olan kişinin derisini Tanrı, her an değiştirir durur.
- دوزخی که پوست باشد دوستش ** داد بدلنا جلودا پوستش
- Manen için, Ateşe hakimdir. Fakat kabukların, Ateşe ancak odun olabilir.
- معنی و مغزت بر آتش حاکمست ** لیک آتش را قشورت هیزمست
- Ateşin kudreti, içinde su olan tahta testinin dışındadır. 1935
- کوزهی چوبین که در وی آب جوست ** قدرت آتش همه بر ظرف اوست
- İnsanın sırrı ateşten üstündür. Hiç cehennemin maliki ateşte helak olur mu?
- معنی انسان بر آتش مالکست ** مالک دوزخ درو کی هالکست
- Şu halde sen, bedenini çoğaltma, mananın fazla olmasına bak ki Malik gibi ateşten üstün olasın.
- پس میفزا تو بدن معنی فزا ** تا چو مالک باشی آتش را کیا
- Halbuki sen deri üstüne deriye bürünüyor, derilere bürünmüş bir kurda dönüyorsun.
- پوستها بر پوست میافزودهای ** لاجرم چون پوست اندر دودهای
- Ateşin yiyeceği ancak deridir. Tanrı kahrı kibrin derisini yırtar, yüzer.
- زانک آتش را علف جز پوست نیست ** قهر حق آن کبر را پوستین کنیست
- Bu kibirlenme, derinin bir neticesidir. Kibrin mevkii, malı, o sevgiliden, deriden meydana gelir. 1940
- این تکبر از نتیجهی پوستست ** جاه و مال آن کبر را زان دوستست
- Bu kibirlenme nedir? İçten haberdar olmamak. Donan suyun güneşten gafil olusu gibi.
- این تکبر چیست غفلت از لباب ** منجمد چون غفلت یخ ز آفتاب
- Fakat su güneşten haberdar oldu mu buzu kalmaz, yumuşar, ısınır akıverir.
- چون خبر شد ز آفتابش یخ نماند ** نرم گشت و گرم گشت و تیز راند
- İçi görmek, bütün bedeni hor etmek, aşık olmaktır. Çünkü bu taktirde bütün beden tamahtan ibaret olur. “Tamah eden alçalır” denmiştir.
- شد ز دید لب جملهی تن طمع ** خوار و عاشق شد که ذل من طمع
- Fakat içi görmeyen, deriyle kanaat eder. “Kanaat eden yüceldi” bağı, ona zindan olur.
- چون نبیند مغز قانع شد به پوست ** بند عز من قنع زندان اوست
- Burada yücelik kafirliktir alçalmak din. Taş taşlıktan fani olmadıkça yüzüğe takılır mi? 1945
- عزت اینجا گبریست و ذل دین ** سنگ تا فانی نشد کی شد نگین
- Hem hala taşsın, hem de ben diyor, varlık güdüyorsun. Halbuki senin yoksullanmanın, yok olmanın tam zamanı.
- در مقام سنگی آنگاهی انا ** وقت مسکین گشتن تست وفنا
- Kafir, daima mal ve mevki arar. Çünkü külhan, fışkı ile tavlanır.
- کبر زان جوید همیشه جاه و مال ** که ز سرگینست گلحن را کمال
- Bu iki dadı, mal ve mevki, deriyi şişirir, yağla etle, kibirle, benlikle doldurur.
- کین دو دایه پوست را افزون کنند ** شحم و لحم و کبر و نخوت آکنند
- Kafirler gözlerini isin içine atmadılar da o yüzden deriyi iç sandılar.
- دیده را بر لب لب نفراشتند ** پوست را زان روی لب پنداشتند
- Bu yola kılavuz İblistir. Çünkü mevki tuzağına ilk avlanan odur. 1950
- پیشوا ابلیس بود این راه را ** کو شکار آمد شبیکهی جاه را
- Mal yılana benzer mevki ise ejderhadır. Tanrı erlerinin gölgesi bu ikisine de zümrüttür.
- مال چون مارست و آن جاه اژدها ** سایهی مردان زمرد این دو را
- Yılanın o zümrütten gözü kamaşır, kör olur; yolcu da kurtulur.
- زان زمرد مار را دیده جهد ** کور گردد مار و رهرو وا رهد
- O ulu, yani İblis, önce bu yola diken döşemiştir. Onun için her incinen, lanet şeytana der.
- چون برین ره خار بنهاد آن رئیس ** هر که خست او گفته لعنت بر بلیس
- Yani bu dert, bana onun hilesinden geldi. Hilede ilk önce ayak olan odur demek ister.
- یعنی این غم بر من از غدر ویست ** غدر را آن مقتدا سابقپیست
- Ondan sonra nice zamanlar geçmiş, niceleri gelip gitmiş, fakat herkes, onun yoluna ayak basmıştır. 1955
- بعد ازو خود قرن بر قرن آمدند ** جملگان بر سنت او پا زدند
- Yiğidim kim bir kötü adet koysa, ondan sonra halk körlüğünden o adete uysa.
- هر که بنهد سنت بد ای فتا ** تا در افتد بعد او خلق از عمی