English    Türkçe    فارسی   

5
2108-2132

  • Akıl, sakim sensin, elimden tut diye onun hilmine gelir sığınır.
  • عقل آید سوی حلمش مستجیر  ** ساقیم تو بوده‌ای دستم بگیر 
  • Padişahın, Eyaz’a ister affet, ister mücazatta bulun.. Adalet ve lütuf bakımından hangisini yapsan doğrudur ve her birinde maslahatlar vardır. Adalette binlerce lütuf gizli olduğu gibi “Kısasta da sizin için hayat vardır. ” Bir kaatilin hayatı hususunda kısası hoş görmiyen, yalnız onun hayatına bakar, siyaset korkusuyla öyle bir iş yapmaktan çekinecek olan yüz binlerce masumun hayatına bakmaz.
  • فرمودن شاه ایاز را کی اختیار کن از عفو و مکافات کی از عدل و لطف هر چه کنی اینجا صوابست و در هر یکی مصلحتهاست کی در عدل هزار لطف هست درج و لکم فی القصاص حیوة آنکس کی کراهت می‌دارد قصاص را درین یک حیات قاتل نظر می‌کند و در صد هزار حیات کی معصوم و محقون خواهند شدن در حصن بیم سیاست نمی‌نگرد 
  • Ey Eyaz suçlulara hükmet. Ey tertemiz olan ve kötülüklerden yüzlerce defa sakınıp çekinen Eyaz!
  • کن میان مجرمان حکم ای ایاز  ** ای ایاز پاک با صد احتراز 
  • Seni iki yüz kere kaynatıp sınasam sende yine bir hile bulamam. 2110
  • گر دو صد بارت بجوشم در عمل  ** در کف جوشت نیابم یک دغل 
  • Sayısız halk sınanmadan utanır. Halbuki sınamalarda sen herkesi utandırıyorsun.
  • ز امتحان شرمنده خلقی بی‌شمار  ** امتحانها از تو جمله شرمسار 
  • Bu,yalnız bilgi değil, adeta dağ, yüzlerce dağ.
  • بحر بی‌قعرست تنها علم نیست  ** کوه و صد کوهست این خود حلم نیست 
  • Padişah bu sözleri söyleyince Eyaz dedi ki: Padişahım, bu lütuf ve ihsan, senin lütuf ve ihsanındır. Bunu böyle bilirim ben, ancak o çarıkla posttan ibaretim.
  • گفت من دانم عطای تست این  ** ورنه من آن چارقم و آن پوستین 
  • Onun için Peygamber bunu anlattı, dedi ki: Kim kendisini bilirse Tanrısını bilir.
  • بهر آن پیغامبر این را شرح ساخت  ** هر که خود بشناخت یزدان را شناخت 
  • Çarığın menidir, kanın post. Hocam bundan ötesi hep onun ihsanı. 2115
  • چارقت نطفه‌ست و خونت پوستین  ** باقی ای خواجه عطای اوست این 
  • Başka yok, bu, bu kadardır deme. Daha arayıp isteyesin diye ihsan etmiştir.
  • بهر آن دادست تا جویی دگر  ** تو مگو که نیستش جز این قدر 
  • Bağcı, bostanının fidanlarını, mahsulünü bilesin diye sana birkaç elma verir.
  • زان نماید چند سیب آن باغبان  ** تا بدانی نخل و دخل بوستان 
  • Buğdaycı, alıcıya bir avuç buğday verir ama ambarındaki anlasın diye.
  • کف گندم زان دهد خریار را  ** تا بداند گندم انبار را 
  • Bilgisini, bilgisinin çokluğunu anlasın diye hoca, sana birkaç mesele anlatır.
  • نکته‌ای زان شرح گوید اوستاد  ** تا شناسی علم او را مستزاد 
  • Yok, ilmi işte bu kadar dersen sakaldan çerçöp silker gibi seni atar, kendisinden uzaklaştırır. 2120
  • ور بگویی خود همینش بود و بس  ** دورت اندازد چنانک از ریش خس 
  • Ey Eyaz, şimdi gel de ceza ver. Alemde görülmemiş bir adaletin temelini koy.
  • ای ایاز اکنون بیا و داده ده  ** داد نادر در جهان بنیاد نه 
  • Suçluların ölümüne müstahaktır. Fakat affını hilmini gözetiyorlar, tamahları buna.
  • مجرمانت مستحق کشتن‌اند  ** وز طمع بر عفو و حلمت می‌تنند 
  • Bakalım, merhametin mi üstün olacak, öfken mi? Kevser suyu mu üste çıkacak alev mi?
  • تا که رحمت غالب آید یا غضب  ** آب کوثر غالب آید یا لهب 
  • Halkı avlamak için Elest ahdinden beri hilim dalı da hışım dalı da... İkisi de var.
  • از پی مردم‌ربایی هر دو هست  ** شاخ حلم و خشم از عهد الست 
  • Bunun için o apaçık Elestü sözünde nefiyle ispat birbirine eştir. 2125
  • بهر این لفظ الست مستبین  ** نفی و اثباتست در لفظی قرین 
  • Çünkü bu söz, ispatı bildiren bir sorgudur, fakat onda “Leyse-değildir” sözü gömülüdür.
  • زانک استفهام اثباتیست این  ** لیک در وی لفظ لیس شد قرین 
  • Bırak da bu ham anlayış kalsın. Hasların kasesini halkın önüne koyma.
  • ترک کن تا ماند این تقریر خام  ** کاسه‌ی خاصان منه بر خوان عام 
  • Allah’ın kahrı vebaya, lütfu da sabah yeline benzer. Birisi demiri çeker, öbürü saman çöpünü.
  • قهر و لطفی چون صبا و چون وبا  ** آن یکی آهن‌ربا وین که‌ربا 
  • Tanrı, doğruları doğru yola kadar çeker. Batıl olanlarda batılları çekerler.
  • می‌کشد حق راستان را تا رشد  ** قسم باطل باطلان را می‌کشد 
  • Mide helvayı severse helvayı çeker, safraya mensupsa sirkeyi ister. 2130
  • معده حلوایی بود حلوا کشد  ** معده صفرایی بود سرکا کشد 
  • Sıcak döşeme, üstüne oturanın soğukluğunu alır, soğuk döşeme hararetini alır.
  • فرش سوزان سردی از جالس برد  ** فرش افسرده حرارت را خورد 
  • Dost görürsen sevgin kaynar, düşman görürsen kızar, öfkelenirsin.
  • دوست بینی از تو رحمت می‌جهد  ** خصم بینی از تو سطوت می‌جهد