English    Türkçe    فارسی   

5
2116-2140

  • Başka yok, bu, bu kadardır deme. Daha arayıp isteyesin diye ihsan etmiştir.
  • بهر آن دادست تا جویی دگر  ** تو مگو که نیستش جز این قدر 
  • Bağcı, bostanının fidanlarını, mahsulünü bilesin diye sana birkaç elma verir.
  • زان نماید چند سیب آن باغبان  ** تا بدانی نخل و دخل بوستان 
  • Buğdaycı, alıcıya bir avuç buğday verir ama ambarındaki anlasın diye.
  • کف گندم زان دهد خریار را  ** تا بداند گندم انبار را 
  • Bilgisini, bilgisinin çokluğunu anlasın diye hoca, sana birkaç mesele anlatır.
  • نکته‌ای زان شرح گوید اوستاد  ** تا شناسی علم او را مستزاد 
  • Yok, ilmi işte bu kadar dersen sakaldan çerçöp silker gibi seni atar, kendisinden uzaklaştırır. 2120
  • ور بگویی خود همینش بود و بس  ** دورت اندازد چنانک از ریش خس 
  • Ey Eyaz, şimdi gel de ceza ver. Alemde görülmemiş bir adaletin temelini koy.
  • ای ایاز اکنون بیا و داده ده  ** داد نادر در جهان بنیاد نه 
  • Suçluların ölümüne müstahaktır. Fakat affını hilmini gözetiyorlar, tamahları buna.
  • مجرمانت مستحق کشتن‌اند  ** وز طمع بر عفو و حلمت می‌تنند 
  • Bakalım, merhametin mi üstün olacak, öfken mi? Kevser suyu mu üste çıkacak alev mi?
  • تا که رحمت غالب آید یا غضب  ** آب کوثر غالب آید یا لهب 
  • Halkı avlamak için Elest ahdinden beri hilim dalı da hışım dalı da... İkisi de var.
  • از پی مردم‌ربایی هر دو هست  ** شاخ حلم و خشم از عهد الست 
  • Bunun için o apaçık Elestü sözünde nefiyle ispat birbirine eştir. 2125
  • بهر این لفظ الست مستبین  ** نفی و اثباتست در لفظی قرین 
  • Çünkü bu söz, ispatı bildiren bir sorgudur, fakat onda “Leyse-değildir” sözü gömülüdür.
  • زانک استفهام اثباتیست این  ** لیک در وی لفظ لیس شد قرین 
  • Bırak da bu ham anlayış kalsın. Hasların kasesini halkın önüne koyma.
  • ترک کن تا ماند این تقریر خام  ** کاسه‌ی خاصان منه بر خوان عام 
  • Allah’ın kahrı vebaya, lütfu da sabah yeline benzer. Birisi demiri çeker, öbürü saman çöpünü.
  • قهر و لطفی چون صبا و چون وبا  ** آن یکی آهن‌ربا وین که‌ربا 
  • Tanrı, doğruları doğru yola kadar çeker. Batıl olanlarda batılları çekerler.
  • می‌کشد حق راستان را تا رشد  ** قسم باطل باطلان را می‌کشد 
  • Mide helvayı severse helvayı çeker, safraya mensupsa sirkeyi ister. 2130
  • معده حلوایی بود حلوا کشد  ** معده صفرایی بود سرکا کشد 
  • Sıcak döşeme, üstüne oturanın soğukluğunu alır, soğuk döşeme hararetini alır.
  • فرش سوزان سردی از جالس برد  ** فرش افسرده حرارت را خورد 
  • Dost görürsen sevgin kaynar, düşman görürsen kızar, öfkelenirsin.
  • دوست بینی از تو رحمت می‌جهد  ** خصم بینی از تو سطوت می‌جهد 
  • Ey Eyaz, bu işi çabuk bitir. Çünkü bu, bir çeşit öç almadır ki beklenmekte.
  • ای ایاز این کار را زوتر گزار  ** زانک نوعی انتقامست انتظار 
  • Padişahın, Eyaz’a, çabuk bu hükmü bitir, bekleme. “Günler aramızdadır, bazen bize yardım eder, bazen size”deme. Çünkü bekleyiş, ölümden beterdin diye acele etmesini emir buyurması ve Eyaz’ın cevabı
  • تعجیل فرمودن پادشاه ایاز را کی زود این حکم را به فیصل رسان و منتظر مدار و ایام بیننا مگو کی الانتظار موت الاحمر و جواب گفتن ایاز شاه را 
  • Eyaz, padişahım dedi, bütün ferman senin. Güneş varken yıldız görünmez.
  • گفت ای شه جملگی فرمان تراست  ** با وجود آفتاب اختر فناست 
  • Zühre, Utarit, yahut da şahap ne oluyor ki güneş varken görünebilsin. 2135
  • زهره کی بود یا عطارد یا شهاب  ** کو برون آید به پیش آفتاب 
  • Hırkamla postumdan geçebilseydim hiç böyle kınama tohumu eker miydim?
  • گر ز دلق و پوستین بگذشتمی  ** کی چنین تخم ملامت کشتمی 
  • Odanın kapısındaki kilidi açmak da neydi? Hayale kapılan yüzlerce hasetçi bundan ne umuyordu?
  • قفل کردن بر در حجره چه بود  ** در میان صد خیالیی حسود 
  • Suyun içine el atmışlar, her biri dere de kuru toprak arıyordu.
  • دست در کرده درون آب جو  ** هر یکی زیشان کلوخ خشک‌جو 
  • Hiç derede kuru toprak bulunur mu? Hiç balık suya asi olabilir mi?
  • پس کلوخ خشک در جو کی بود  ** ماهیی با آب عاصی کی شود 
  • Bu yoksulun cefacı olduğunu sanıyorlardı. Halbuki, öyle vefalıyım ki vefa bile benim vefamı görür de utanır. 2140
  • بر من مسکین جفا دارند ظن  ** که وفا را شرم می‌آید ز من