English    Türkçe    فارسی   

5
2124-2148

  • Halkı avlamak için Elest ahdinden beri hilim dalı da hışım dalı da... İkisi de var.
  • از پی مردم‌ربایی هر دو هست  ** شاخ حلم و خشم از عهد الست 
  • Bunun için o apaçık Elestü sözünde nefiyle ispat birbirine eştir. 2125
  • بهر این لفظ الست مستبین  ** نفی و اثباتست در لفظی قرین 
  • Çünkü bu söz, ispatı bildiren bir sorgudur, fakat onda “Leyse-değildir” sözü gömülüdür.
  • زانک استفهام اثباتیست این  ** لیک در وی لفظ لیس شد قرین 
  • Bırak da bu ham anlayış kalsın. Hasların kasesini halkın önüne koyma.
  • ترک کن تا ماند این تقریر خام  ** کاسه‌ی خاصان منه بر خوان عام 
  • Allah’ın kahrı vebaya, lütfu da sabah yeline benzer. Birisi demiri çeker, öbürü saman çöpünü.
  • قهر و لطفی چون صبا و چون وبا  ** آن یکی آهن‌ربا وین که‌ربا 
  • Tanrı, doğruları doğru yola kadar çeker. Batıl olanlarda batılları çekerler.
  • می‌کشد حق راستان را تا رشد  ** قسم باطل باطلان را می‌کشد 
  • Mide helvayı severse helvayı çeker, safraya mensupsa sirkeyi ister. 2130
  • معده حلوایی بود حلوا کشد  ** معده صفرایی بود سرکا کشد 
  • Sıcak döşeme, üstüne oturanın soğukluğunu alır, soğuk döşeme hararetini alır.
  • فرش سوزان سردی از جالس برد  ** فرش افسرده حرارت را خورد 
  • Dost görürsen sevgin kaynar, düşman görürsen kızar, öfkelenirsin.
  • دوست بینی از تو رحمت می‌جهد  ** خصم بینی از تو سطوت می‌جهد 
  • Ey Eyaz, bu işi çabuk bitir. Çünkü bu, bir çeşit öç almadır ki beklenmekte.
  • ای ایاز این کار را زوتر گزار  ** زانک نوعی انتقامست انتظار 
  • Padişahın, Eyaz’a, çabuk bu hükmü bitir, bekleme. “Günler aramızdadır, bazen bize yardım eder, bazen size”deme. Çünkü bekleyiş, ölümden beterdin diye acele etmesini emir buyurması ve Eyaz’ın cevabı
  • تعجیل فرمودن پادشاه ایاز را کی زود این حکم را به فیصل رسان و منتظر مدار و ایام بیننا مگو کی الانتظار موت الاحمر و جواب گفتن ایاز شاه را 
  • Eyaz, padişahım dedi, bütün ferman senin. Güneş varken yıldız görünmez.
  • گفت ای شه جملگی فرمان تراست  ** با وجود آفتاب اختر فناست 
  • Zühre, Utarit, yahut da şahap ne oluyor ki güneş varken görünebilsin. 2135
  • زهره کی بود یا عطارد یا شهاب  ** کو برون آید به پیش آفتاب 
  • Hırkamla postumdan geçebilseydim hiç böyle kınama tohumu eker miydim?
  • گر ز دلق و پوستین بگذشتمی  ** کی چنین تخم ملامت کشتمی 
  • Odanın kapısındaki kilidi açmak da neydi? Hayale kapılan yüzlerce hasetçi bundan ne umuyordu?
  • قفل کردن بر در حجره چه بود  ** در میان صد خیالیی حسود 
  • Suyun içine el atmışlar, her biri dere de kuru toprak arıyordu.
  • دست در کرده درون آب جو  ** هر یکی زیشان کلوخ خشک‌جو 
  • Hiç derede kuru toprak bulunur mu? Hiç balık suya asi olabilir mi?
  • پس کلوخ خشک در جو کی بود  ** ماهیی با آب عاصی کی شود 
  • Bu yoksulun cefacı olduğunu sanıyorlardı. Halbuki, öyle vefalıyım ki vefa bile benim vefamı görür de utanır. 2140
  • بر من مسکین جفا دارند ظن  ** که وفا را شرم می‌آید ز من 
  • Mahrem olmayanlardan çekinmeseydim vefaya ait birkaç söz söylerdim.
  • گر نبودی زحمت نامحرمی  ** چند حرفی از وفا واگفتمی 
  • Alem şüpheci ve tutulacak bir yer arayıcı. Onun için bizde deriden hariç söz söyleyelim.
  • چون جهانی شبهت و اشکال‌جوست  ** حرف می‌رانیم ما بیرون پوست 
  • Kendini kırarsan iç olur, içe ait latif hikayeler duyarsın.
  • گر تو خود را بشکنی مغزی شوی  ** داستان مغز نغزی بشنوی 
  • Cevizin kabuğunda ses vardır ama içinde, yağında ses ne gezer.
  • جوز را در پوستها آوازهاست  ** مغز و روغن را خود آوازی کجاست 
  • Onun da sesi vardır, vardır ama kulak duyamaz. Onun sesi, güzelim kulaktan gizlidir. 2145
  • دارد آوازی نه اندر خورد گوش  ** هست آوازش نهان در گوش نوش 
  • Yoksa için sesi pek güzeldir. Onu duyan, kabuğun şakırtısını dinler mi hiç?
  • گرنه خوش‌آوازی مغزی بود  ** ژغژغ آواز قشری کی شنود 
  • Sen sükut ederek içi elde edesin diye o şakırtıya tahammül ediyorsun.
  • ژغژغ آن زان تحمل می‌کنی  ** تا که خاموشانه بر مغزی زنی 
  • Bir müddet dudaksız, kulaksız ol da sonra dudak gibi tatlı şeylere eş ol.
  • چند گاهی بی‌لب و بی‌گوش شو  ** وانگهان چون لب حریف نوش شو