English    Türkçe    فارسی   

5
2146-2170

  • Yoksa için sesi pek güzeldir. Onu duyan, kabuğun şakırtısını dinler mi hiç?
  • گرنه خوش‌آوازی مغزی بود  ** ژغژغ آواز قشری کی شنود 
  • Sen sükut ederek içi elde edesin diye o şakırtıya tahammül ediyorsun.
  • ژغژغ آن زان تحمل می‌کنی  ** تا که خاموشانه بر مغزی زنی 
  • Bir müddet dudaksız, kulaksız ol da sonra dudak gibi tatlı şeylere eş ol.
  • چند گاهی بی‌لب و بی‌گوش شو  ** وانگهان چون لب حریف نوش شو 
  • Niceye bir nazım ve nesir söyleyecek, sırları açığa vuracaksın? Hocam, bir günceğiz de şunu sına, dilsiz ol bakalım.
  • چند گفتی نظم و نثر و راز فاش  ** خواجه یک روز امتحان کن گنگ باش 
  • Bunca zamandır dedikoduyu sınadık, bir zaman da sükut etmeyi deneyelim.
  • حکایت در تقریر این سخن کی چندین گاه گفت ذکر را آزمودیم مدتی صبر و خاموشی را بیازماییم 
  • Ne kadar zamandır kabız veren acı ve sert yemekler pişirdin, bir kere de tatlı yemekler pişirmeyi dene. 2150
  • چند پختی تلخ و تیز و شورگز  ** این یکی بار امتحان شیرین بپز 
  • Birisi, kıyamette kendine gelir. İsyan defteri, eline simsiyah olarak verilir.
  • آن یکی را در قیامت ز انتباه  ** در کف آید نامه‌ی عصیان سیاه 
  • Yas mektupları gibi üstü simsiyah, içi kenarları suçlarla dolu.
  • سرسیه چون نامه‌های تعزیه  ** پر معاصی متن نامه و حاشیه 
  • Baştanbaşa kötülüklerle suçlarla dolu. Kafirle dolu olan savaş yeri gibi.
  • جمله فسق و معصیت بد یک سری  ** هم‌چو دارالحرب پر از کافری 
  • Elbette pis ve veballe dolu olan öyle bir defter, sağlam gelmez sol yandan gelir.
  • آنچنان نامه‌ی پلید پر وبال  ** در یمین ناید درآید در شمال 
  • Peki, o halde burada da defterine bak, sol eline mi yaraşır sağ eline mi? 2155
  • خود همین‌جا نامه‌ی خود را ببین  ** دست چپ را شاید آن یا در یمین 
  • Dükkanda bir tek sol ayak mesti, bir tek de sol ayak ayakkabısı bulunsa sınamadan onların sol olduğunu anlarsın.
  • موزه‌ی چپ کفش چپ هم در دکان  ** آن چپ دانیش پیش از امتحان 
  • Sen de mademki sağ değilsin, bil ki solsun. Aslanla maymunun sesi anlaşılır.
  • چون نباشی راست می‌دان که چپی  ** هست پیدا نعره‌ی شیر و کپی 
  • Fakat gülü güzelleştiren, ona güzel kokular veren Tanrının ihsanı, lütfu, her solu sağ yapar.
  • آنک گل را شاهد و خوش‌بو کند  ** هر چپی را راست فضل او کند 
  • Her solağa o, sağlık verir. Denize duru suyu o ihsan eder.
  • هر شمالی را یمینی او دهد  ** بحر را ماء معینی او دهد 
  • Onun tapısında soldan sağ ol da onun lütuf ve ihsanlarını gör. 2160
  • گر چپی با حضرت او راست باش  ** تا ببینی دست‌برد لطفهاش 
  • Reva görür müsün şu bayağı defter, soldan sağa geçsin? Sen söyle.
  • تو روا داری که این نامه‌ی مهین  ** بگذرد از چپ در آید در یمین 
  • Zulüm ve cefalarla dolu olan böyle bir defter, nasıl olur da sağ ele layık olur?
  • این چنین نامه که پرظلم و جفاست  ** کی بود خود درخور اندر دست راست 
  • Kafirler hakkında “Onlara gökleri ve yeryüzünü kim yarattı, diye sorarsan Tanrı yarattı derler” demiştir. Haline uygun söz söylemeyen ve kendisine uygun davada bulunmayan adam da bunlara benzer. Gökleri, yeryüzünü ve bütün mahlukatı yaratan duyar, görür, hazır, nazır, her şeyi gözetir ve her yerde bulunur, kudret sahibi bir tek Tanrı’nın varlığını kabul eden nasıl olur da taştan yontulan bir puta tapar, malını,canını, ona feda eder?
  • در بیان کسی کی سخنی گوید کی حال او مناسب آن سخن و آن دعوی نباشد چنان که کفره و لن سالتهم من خلق السموات والارض لیقولن الله خدمت بت سنگین کردن و جان و زر فدای او کردن چه مناسب باشد با جانی کی داند کی خالق سموات و ارض و خلایق الهیست سمیعی بصیری حاضری مراقبی مستولی غیوری الی آخره 
  • Bir zahidin pek kıskanç bir karısı, bir de huri gibi güzel bir halayığı vardı.
  • زاهدی را یک زنی بد بس غیور  ** هم بد او را یک کنیزک هم‌چو حور 
  • Kadın, kıskançlığından kocasını gözetir, halayıkla hiç yalnız bırakmazdı.
  • زان ز غیرت پاس شوهر داشتی  ** با کنیزک خلوتش نگذاشتی 
  • Kadın, bir zaman onların ikisini de gözetti, yalnız kalmalarına fırsat vermedi. 2165
  • مدتی زن شد مراقب هر دو را  ** تاکشان فرصت نیفتد در خلا 
  • Nihayet Tanrının kaza ve kaderi gelip çattı. Koruyucu akıl, şaşırdı gitti.
  • تا در آمد حکم و تقدیر اله  ** عقل حارس خیره‌سر گشت و تباه 
  • Tanrı hükmü, Tanrı takdiri gelince akıl kim oluyor ki? Ay bile tutulur.
  • حکم و تقدیرش چو آید بی‌وقوف  ** عقل کی بود در قمر افتد خسوف 
  • Kadın, hamama gitmişti. Birden aklına geldi hamam tasını evde unutmuştu.
  • بود در حمام آن زن ناگهان  ** یادش آمد طشت و در خانه بد آن 
  • Kuş gibi hemencecik koş. Evden o gümüş hamam tasını getir dedi.
  • با کنیزک گفت رو هین مرغ‌وار  ** طشت سیمین را ز خانه‌ی ما بیار 
  • Halayık bu sözü duyunca efendisiyle buluşabileceğini düşünüp adeta canlandı. 2170
  • آن کنیزک زنده شد چون این شنید  ** که به خواجه این زمان خواهد رسید