- Hasılı o kadın eve varıp kapıyı açtı. Kapının sesi kulaklarına gelince,
- چون رسید آن زن به خانه در گشاد ** بانگ در در گوش ایشان در فتاد
- Halayıkcağız perişan bir halde sıçradı, adam da namaza durdu.
- آن کنیزک جست آشفته ز ساز ** مرد بر جست و در آمد در نماز
- Kadın halayıkcağızı perişan, şaşkın ve somurtkan,
- زن کنیزک را پژولیده بدید ** درهم و آشفته و دنگ و مرید
- Kocasını da namaz da görünce bu halden şüphelendi. 2200
- شوی خود را دید قایم در نماز ** در گمان افتاد زن زان اهتزاز
- Derhal kocasının eteğini kaldırdı. Bir de ne görsün? Aleti ve hayaları, meni içinde.
- شوی را برداشت دامن بیخطر ** دید آلودهی منی خصیه و ذکر
- Aletinden arta kalan meni damlamada, baldırı dizi pislik içinde.
- از ذکر باقی نطفه میچکید ** ران و زانو گشت آلوده و پلید
- Başına vurdu da dedi ki: A adi herif, namaz kılan adamın hayaları böyle mi olur?
- بر سرش زد سیلی و گفت ای مهین ** خصیهی مرد نمازی باشد این
- Şu alet, bu çeşit pislik içinde bulunan but ve kasık, Tanrıyı anmaya ve namaza layık mıdır?
- لایق ذکر و نمازست این ذکر ** وین چنین ران و زهار پر قذر
- Sen de insaf et, zulümle, kötülükle, küfür ve kinle dolu olan amel defteri sağ yandan verilmeye değer mi? 2205
- نامهی پر ظلم و فسق و کفر و کین ** لایقست انصاف ده اندر یمین
- Kafire de bu gökyüzünü, şu halkı ve alemi kim yarattı? Diye sorsan,
- گر بپرسی گبر را کین آسمان ** آفریدهی کیست وین خلق و جهان
- Der ki: Tanrı yarattı. Yaratmak, Tanrıya layıktır.
- گوید او کین آفریدهی آن خداست ** که آفرینش بر خداییاش گواست
- Fakat onun küfrü, bir hayli kötülüğü ve sitemi, bu çeşit ikrarla bir araya gelir mi?
- کفر و فسق و استم بسیار او ** هست لایق با چنین اقرار او
- O kötü ve çirkin hareketler, o noksan işler, bu çeşit bir ikrarla bir araya sığar mı?
- هست لایق با چنین اقرار راست ** آن فضیحتها و آن کردار کاست
- İşi, ikrarını yalanlar. Bu suretle de o, korku azabına layık olur. 2210
- فعل او کرده دروغ آن قول را ** تا شد او لایق عذاب هول را
- Mahşer günü, her gizli şey, meydana çıkar. Her suç, kendiliğinden insanı rezil eder.
- روز محشر هر نهان پیدا شود ** هم ز خود هر مجرمی رسوا شود
- Elle ayak, dile gelir. Tanrı huzurunda onun kötülüğüne şahadet eder.
- دست و پا بدهد گواهی با بیان ** بر فساد او به پیش مستعان
- El ben şöyle çaldım der, dudak ben şöyle sordum der.
- دست گوید من چنین دزدیدهام ** لب بگوید من چنین پرسیدهام
- Ayak, ben şehvete koştum, ferç ben zina ettim diye tanıklık eder.
- پای گوید من شدستم تا منی ** فرج گوید من بکردستم زنی
- Göz der ki: Ben harama baktım. Kulak der ki: Ben kötü söz işittim. 2215
- چشم گوید کردهام غمزهی حرام ** گوش گوید چیدهام س الکلام
- Derken sözleri baştan aşağıya yalan olur, azası yalanını meydana çıkarır.
- پس دروغ آمد ز سر تا پای خویش ** که دروغش کرد هم اعضای خویش
- Nitekim doğru düzen namazın da yalanı, hayaların tanıklığı ile meydana çıktı.
- آنچنان که در نماز با فروغ ** از گواهی خصیه شد زرقش دروغ
- Şu halde öyle hareket etki o hareketin, dilsiz, dudaksız, tanıklığın, şahadet ederim demenin ta kendisi olsun.
- پس چنان کن فعل که آن خود بیزبان ** باشد اشهد گفتن و عین بیان
- Bütün beden, her uzuv, faydada ve zararda şahadet ederim desin ey oğul.
- تا همه تن عضو عضوت ای پسر ** گفته باشد اشهد اندر نفع و ضر
- Kulun, efendisinin izini izlemesi, ben buyruğa tabiim, şu da benim efendimdir demesidir. 2220
- رفتن بنده پی خواجه گواست ** که منم محکوم و این مولای ماست
- Ömür defterini kararttınsa önce yaptıklarına tövbe et.
- گر سیه کردی تو نامهی عمر خویش ** توبه کن زانها که کردستی تو پیش