English    Türkçe    فارسی   

5
2256-2280

  • Dedi ki: Yarabbi, nice defalar tövbeler ettim; ahtlar ettim, sonra onları bozdum.
  • گفت یارب بارها برگشته‌ام  ** توبه‌ها و عهدها بشکسته‌ام 
  • Ben, bana lâyık olanları yaptım. Sonunda da işte bu kara sel, gelip çattı.
  • کرده‌ام آنها که از من می‌سزید  ** تا چنین سیل سیاهی در رسید 
  • Arama nöbeti bana gelirse eyvah bana! Kim bilir neler çekecek, ne güçlüklere düşeceğim?
  • نوبت جستن اگر در من رسد  ** وه که جان من چه سختیها کشد 
  • Ciğerime yüzlerce kor düştü. Münacatımdaki ciğer kokusuna bak.
  • در جگر افتاده‌استم صد شرر  ** در مناجاتم ببین بوی جگر 
  • Böyle bir keder, böyle bir gam, kâfirde bile olmasın. Rahmet eteğine sarıldım, medet medet! 2260
  • این چنین اندوه کافر را مباد  ** دامن رحمت گرفتم داد داد 
  • Keşke anam, beni doğurmasaydı, yahut da beni bir aslan paralasaydı.
  • کاشکی مادر نزادی مر مرا  ** یا مرا شیری بخوردی در چرا 
  • Tanrım, sana düşeni yap. Beni, her delikten bir yılan sokmada.
  • ای خدا آن کن که از تو می‌سزد  ** که ز هر سوراخ مارم می‌گزد 
  • Ne de taş gibi bir canım, ne de demir gibi bir yüreğim varmış. Yoksa bu dertle çoktan erir, kan kesilirdim.
  • جان سنگین دارم و دل آهنین  ** ورنه خون گشتی درین رنج و حنین 
  • Vaktim daraldı, bir an içinde feryadıma yetiş, padişahlık et.
  • وقت تنگ آمد مرا و یک نفس  ** پادشاهی کن مرا فریاد رس 
  • Beni bu sefer de korur, suçumu örtersen ne olur? Her türlü yapılmıyacak işlerden tövbe ettim. 2265
  • گر مرا این بار ستاری کنی  ** توبه کردم من ز هر ناکردنی 
  • Bu sefer de tövbemi kabul et de tövbemde durmak için yüzlerce kemer bağlanayım.
  • توبه‌ام بپذیر این بار دگر  ** تا ببندم بهر توبه صد کمر 
  • Bu sefer de kusurda bulunursam artık duamı ve sözümü dinleme.
  • من اگر این بار تقصیری کنم  ** پس دگر مشنو دعا و گفتنم 
  • Hem böyle söylenip titremede, hem katra katra gözyaşları dökmede, hem de cellâtların, hain kişilerin ellerine düştüm diye feryadetmedeydi.
  • این همی زارید و صد قطره روان  ** که در افتادم به جلاد و عوان 
  • Hiçbir Firenk bu hale düşmesin. Hiçbir mülhit bu feryada uğramasın diyor.
  • تا نمیرد هیچ افرنگی چنین  ** هیچ ملحد را مبادا این حنین 
  • Kendine ağlayıp duruyor, Azrail'i gözünün önünde görüyordu. 2270
  • نوحه‌ها کرد او بر جان خویش  ** روی عزرائیل دیده پیش پیش 
  • Yarabbi, yarabbi diye o kadar söylendi ki kapı ve duvar da onunla beraber yarabbi, yarabbi demeye başladı.
  • ای خدا و ای خدا چندان بگفت  ** که آن در و دیوار با او گشت جفت 
  • O yarabbi yarabbi derken birden, inciyi arayanların sesi duyuldu:
  • در میان یارب و یارب بد او  ** بانگ آمد از میان جست و جو 
  • Arama nöbetinin Nasuh'a gelmesi ve "Herkesi aradık, Nasuh'u da arayın" denmesi, Nasuh'un korkudan kendisinden geçişi, Tanrı elçisinin - Tanrı ona rahmet ve esenlikler versin - bir hastalığa, yahut sıkıntıya uğradığı vakit "Şiddetten, açılır, savuşursun" buyurduğu gibi Nasuh'un da o şiddetten kurtuluşu.
  • نوبت جستن رسیدن به نصوح و آواز آمدن که همه را جستیم نصوح را بجویید و بیهوش شدن نصوح از آن هیبت و گشاده شدن کار بعد از نهایت بستگی کماکان یقول رسول الله صلی الله علیه و سلم اذا اصابه مرض او هم اشتدی ازمة تنفرجی 
  • Herkesi aradık, ey Nasuh, sen gel. Bu sesi duyar duymaz, Nasuh kendisinden geçti, âdeta bedeninden ruhu uçtu.
  • جمله را جستیم پیش آی ای نصوح  ** گشت بیهوش آن زمان پرید روح 
  • Harap duvar gibi çöküverdi. Aklı fikri gitti, cansız bir hal aldı.
  • هم‌چو دیوار شکسته در فتاد  ** هوش و عقلش رفت شد او چون جماد 
  • Bedeninden amansız bir halde aklı gidince sırrı, derhal Tanrı'ya ulaştı. 2275
  • چونک هوشش رفت از تن بی‌امان  ** سر او با حق بپیوست آن زمان 
  • Bomboş bir hale geldi, varlığı kalmadı. Tanrı, bir doğan kuşuna benziyen canını, huzuruna çağırdı.
  • چون تهی گشت و وجود او نماند  ** باز جانش را خدا در پیش خواند 
  • Muratsız gemisi kırılınca rahmet denizinin kıyısına düştü.
  • چون شکست آن کشتی او بی‌مراد  ** در کنار رحمت دریا فتاد 
  • Akılsız, fikirsiz bir hale gelince canı, Hakk'a ulaştı. İşte o zaman rahmet denizi coştu.
  • جان به حق پیوست چون بی‌هوش شد  ** موج رحمت آن زمان در جوش شد 
  • Canı, beden ayıbından kurtulunca sevine sevine aslına gitti.
  • چون که جانش وا رهید از ننگ تن  ** رفت شادان پیش اصل خویشتن 
  • Can, doğan kuşuna benzer, ten ona tuzaktır. O, beden tuzağına ayağı bağlı, kanadı kırık bir halde düşüp kalmıştır. 2280
  • جان چو باز و تن مرورا کنده‌ای  ** پای بسته پر شکسته بنده‌ای