- Bu atların halleri böyle mükemmel. Peki, neden azap ve belâ, yalnız bana mahsus?
- حال این اسپان چنین خوش با نوا ** من چه مخصوصم به تعذیب و بلا
- Derken ansızın savaş koptu. Arap atlarına eğerleri vurup savaşa sürdüler. 2375
- ناگهان آوازهی پیگار شد ** تازیان را وقت زین و کار شد
- Onlar, düşmandan oklar yediler. Her yanlarına temrenler sapladı.
- زخمهای تیر خوردند از عدو ** رفت پیکانها دریشان سو به سو
- Savaştan geri dönüp hepsi de perişan bir halde ahıra düştüler.
- از غزا باز آمدند آن تازیان ** اندر آخر جمله افتاده ستان
- Ayakları sağlam iplerle mükemmel bağlandı. Nalbantlar sıra sıra dizildi.
- پایهاشان بسته محکم با نوار ** نعلبندان ایستاده بر قطار
- Hançerlerle bedenlerini yarıyor, yaralardan temrenleri çıkarıyorlardı.
- میشکافیدند تنهاشان بنیش ** تا برون آرند پیکانها ز ریش
- Eşek bunları görünce dedi ki: Yarabbi, ben yoksullukla süregeldiğim şu afiyete razıyım. 2380
- آن خر آن را دید و میگفت ای خدا ** من به فقر و عافیت دادم رضا
- O gıdadan da bizarım, o çirkin yaradan da. Afiyet dileyen, dünyayı terk eder.
- زان نوا بیزارم و زان زخم زشت ** هرکه خواهد عافیت دنیا بهشت
- Eşeğin, ben kısmetime razıyım deyip tilkinin sözünü beğenmemesi
- ناپسندیدن روباه گفتن خر را کی من راضیم به قسمت
- Tilki dedi ki: Tanrı emrine uyup helâl rızık aramak farzdır.
- گفت روبه جستن رزق حلال ** فرض باشد از برای امتثال
- Bu âlem, sebepler âlemidir. Sebepsiz hiçbir şey elde edilmez, şu halde mutlaka dilemek lâzımdır.
- عالم اسباب و چیزی بیسبب ** مینباید پس مهم باشد طلب
- Tanrı "Allah'ın ihsanını dileyin" diye emretti. Kaplan gibi kaçmak caiz değildir.
- وابتغوا من فضل الله است امر ** تا نباید غصب کردن همچو نمر
- Peygamber, rızık için "Kapısı bağlıdır, kapısında da kilit var" buyurmuştur. 2385
- گفت پیغامبر که بر رزق ای فتی ** در فرو بستهست و بر در قفلها
- O kilidin anahtarı bizim hareketimiz, gelip gitmemiz ve kazancımızdır.
- جنبش و آمد شد ما و اکتساب ** هست مفتاحی بر آن قفل و حجاب
- Bu kapının anahtarsız açılmasına yol yok. İstemeden ekmek vermek, Tanrının âdeti değildir.
- بیکلید این در گشادن راه نیست ** بیطلب نان سنت الله نیست
- Tilkiye eşeğin cevap vermesi
- جواب گفتن خر روباه را
- Eşek, o senin dediğin Tanrı'ya dayanmanın zayıflığından. Yoksa can veren, ekmek de verir.
- گفت از ضعف توکل باشد آن ** ورنه بدهد نان کسی که داد جان
- Padişahlık ve zafer istiyen kişiye ekmek lokması az gelmez oğlum.
- هر که جوید پادشاهی و ظفر ** کم نیاید لقمهی نان ای پسر
- Tuzak kurup av avlıyanlarla yırtıcı canavarların hepsi rızık yemede. Bunlar, ne kazanç peşinde dolaşırlar, ne de rızık kazanmaya çalışırlar. 2390
- دام و دد جمله همه اکال رزق ** نه پی کسپاند نه حمال رزق
- Rızık verici Tanrı, herkese kısmetini vermededir. Herkesin kısmetini, önüne koymadadır.
- جمله را رزاق روزی میدهد ** قسمت هر یک به پیشش مینهد
- Kim sabrederse rızkı gelir yetişir. Çalışıp çabalama zahmetine düşmen senin sabırsızlığındandır dedi.
- رزق آید پیش هر که صبر جست ** رنج کوششها ز بیصبری تست
- Tilkinin eşeğe cevabı
- جواب گفتن روبه خر را
- Tilki dedi ki: Tanrı'ya dayanma, nadir bulunur. Bu dayanmada mahir olanlar, pek az kimselerdir.
- گفت روبه آن توکل نادرست ** کم کسی اندر توکل ماهرست
- Nadir şeyin etrafında dönüp dolaşmak, bilgisizlikten ileri gelir. Herkes, nerden padişahlığa yol bulacak?
- گرد نادر گشتن از نادانی است ** هر کسی را کی ره سلطانی است
- Peygamber, kanaate hazine demiştir. Gizli hazineyi herkes, elde edebilir mi? 2395
- چون قناعت را پیمبر گنج گفت ** هر کسی را کی رسد گنج نهفت
- Haddini bil de yukarlarda uçma. Uçma da kötülük çukuruna düşme!
- حد خود بشناس و بر بالا مپر ** تا نیفتی در نشیب شور و شر
- Eşeğin, tilkiye cevap vermesi
- جواب گفتن خر روباه را
- Eşek, bunu ters söylüyorsun dedi, bil ki kötülük, insana tamahtan gelir.
- گفت این معکوس میگویی بدان ** شور و شر از طمع آید سوی جان
- Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
- از قناعت هیچ کس بیجان نشد ** از حریصی هیچ کس سلطان نشد