- Bu sırada o mel'un çocuğun belinde bir hançer gördü. Dedi ki: Belindeki ne?
- بر میانش خنجری دید آن لعین ** پس بگفتش بر میانت چیست این
- Oğlan, kötü düşünceli biri hakkımda kötü bir düşünceye kapılırsa bununla karnını deşeceğim diye cevap verdi.
- گفت آنک با من ار یک بدمنش ** بد بیندیشد بدرم اشکمش
- Oğlancı, Tanrı'ya hamdolsun dedi, iyi ki ben sana bir hile yapıp kötü bir düşünceye kapılmadım. 2500
- گفت لوطی حمد لله را که من ** بد نه اندیشیدهام با تو به فن
- Sende adamlık olmadıktan sonra hançerlerin ne faydası var? Yürek olmadıktan sonra bunda ne fayda var ki?
- چون که مردی نیست خنجرها چه سود ** چون نباشد دل ندارد سود خود
- Tutalım Aliden Zülfikar'ı miras aldın, Tanrı aslanındaki kol, sende de varsa göster.
- از علی میراث داری ذوالفقار ** بازوی شیر خدا هستت بیار
- Mesih'ten bir nefes bellediğini farzedelim, İsa'nın dudağı, dişi nerde ki a çirkin adam?
- گر فسونی یاد داری از مسیح ** کو لب و دندان عیسی ای قبیح
- Kazanmak, bir şeyler elde etmek için diyelim ki bir gemi yaptın, Nuh gibi bir gemi kaptanı hani?
- کشتیی سازی ز توزیع و فتوح ** کو یکی ملاح کشتی همچو نوح
- Tutalım ki İbrahim gibi put kırıyorsun, beden putunu onun gibi ateş içine atış nerde? 2505
- بت شکستی گیرم ابراهیموار ** کو بت تن را فدی کردن بنار
- Delilin varsa meydana çıkar da tahta kılıcı bile o delille Zülfikar haline getir.
- گر دلیلت هست اندر فعل آر ** تیغ چوبین را بدان کن ذوالفقار
- Bir delil, seni amelden alıkorsa o Tanrının gazabıdır.
- آن دلیلی که ترا مانع شود ** از عمل آن نقمت صانع بود
- Yolda korkanları kuvvetli bir hale getirdin ama sen hepsinden fazla korkmada, hepsinden ziyade tirtir titremedesin.
- خایفان راه را کردی دلیر ** از همه لرزانتری تو زیر زیر
- Herkese Tanrı'ya dayanma dersi veriyorsun ama hırsından havadaki sivrisineğin damarını sormadasın.
- بر همه درس توکل میکنی ** در هوا تو پشه را رگ میزنی
- A oğlan, askerin önünde gidiyorsun ama bıyığının yalancılığına aletin tanıklık vermede. 2510
- ای مخنث پیش رفته از سپاه ** بر دروغ ریش تو کیرت گواه
- Gönül, namertlikle dolu olduktan sonra sakalınla, bıyığına, ancak gülünür.
- چون ز نامردی دل آکنده بود ** ریش و سبلت موجب خنده بود
- Yağmur gibi gözyaşları dökerek tövbe et de bıyık ve sakalını, alay mevzuu olmadan kurtar.
- توبهای کن اشک باران چون مطر ** ریش و سبلت را ز خنده باز خر
- Erlik ilâcını kullan da hamel burcundaki kızgın güneşe dön.
- داروی مردی بخور اندر عمل ** تا شوی خورشید گرم اندر حمل
- Mideyi bırak, gönül tarafına salın. Salın da Tanrıdan sana perdesiz bir selâm gelsin.
- معده را بگذار و سوی دل خرام ** تا که بیپرده ز حق آید سلام
- Kendine çekidüzen verecek bir iki adım at da aşk, kulağını tutup seni çeksin. 2515
- یک دو گامی رو تکلف ساز خوش ** عشق گیرد گوش تو آنگاه کش
- Eşek, her ne kadar çekindiyse de nihayet tilki üstün oldu, onu aslanın bulunduğu ormana çekti
- غالب شدن حیلهی روباه بر استعصام و تعفف خر و کشیدن روبه خر را سوی شیر به بیشه
- Tilki, hilede ayak diredi. Eşeğin sakalını tutup çekti.
- روبه اندر حیله پای خود فشرد ** ریش خر بگرفت و آن خر را ببرد
- Nerde o tekkenin ilâhicisi ki hararetle defe vurup "Eşek gitti, eşek gitti" desin?
- مطرب آن خانقه کو تا که تفت ** دف زند که خر برفت و خر برفت
- Bir tavşan bile aslanı kuyuya sürüklerse bir tilki, eşeği çayırlığa nasıl sürüklemez?
- چونک خرگوشی برد شیری به چاه ** چون نیارد روبهی خر تا گیاه
- Kulağını tıka da o ihsan ve lütuf sahibi velinin afsunundan başka bir afsun okuma.
- گوش را بر بند و افسونها مخور ** جز فسون آن ولی دادگر
- Onun afsunu helvadan da tatlıdır. Hattâ o öyle bir erdir ki ayağının bastığı toprak, yüzlerce helvaya değer. 2520
- آن فسون خوشتر از حلوای او ** آنک صد حلواست خاک پای او
- Şarapla dolu koca küpler, onun dudaklarındaki şaraptan mayalanmıştır.
- خنبهای خسروانی پر ز می ** مایه برده از می لبهای وی
- Ondan uzakta kalan can, lâ'al dudaklardaki şarabı görmediği için şaraba âşıktır.
- عاشق می باشد آن جان بعید ** کو می لبهای لعلش را ندید