- A oğlan, askerin önünde gidiyorsun ama bıyığının yalancılığına aletin tanıklık vermede. 2510
- ای مخنث پیش رفته از سپاه ** بر دروغ ریش تو کیرت گواه
- Gönül, namertlikle dolu olduktan sonra sakalınla, bıyığına, ancak gülünür.
- چون ز نامردی دل آکنده بود ** ریش و سبلت موجب خنده بود
- Yağmur gibi gözyaşları dökerek tövbe et de bıyık ve sakalını, alay mevzuu olmadan kurtar.
- توبهای کن اشک باران چون مطر ** ریش و سبلت را ز خنده باز خر
- Erlik ilâcını kullan da hamel burcundaki kızgın güneşe dön.
- داروی مردی بخور اندر عمل ** تا شوی خورشید گرم اندر حمل
- Mideyi bırak, gönül tarafına salın. Salın da Tanrıdan sana perdesiz bir selâm gelsin.
- معده را بگذار و سوی دل خرام ** تا که بیپرده ز حق آید سلام
- Kendine çekidüzen verecek bir iki adım at da aşk, kulağını tutup seni çeksin. 2515
- یک دو گامی رو تکلف ساز خوش ** عشق گیرد گوش تو آنگاه کش
- Eşek, her ne kadar çekindiyse de nihayet tilki üstün oldu, onu aslanın bulunduğu ormana çekti
- غالب شدن حیلهی روباه بر استعصام و تعفف خر و کشیدن روبه خر را سوی شیر به بیشه
- Tilki, hilede ayak diredi. Eşeğin sakalını tutup çekti.
- روبه اندر حیله پای خود فشرد ** ریش خر بگرفت و آن خر را ببرد
- Nerde o tekkenin ilâhicisi ki hararetle defe vurup "Eşek gitti, eşek gitti" desin?
- مطرب آن خانقه کو تا که تفت ** دف زند که خر برفت و خر برفت
- Bir tavşan bile aslanı kuyuya sürüklerse bir tilki, eşeği çayırlığa nasıl sürüklemez?
- چونک خرگوشی برد شیری به چاه ** چون نیارد روبهی خر تا گیاه
- Kulağını tıka da o ihsan ve lütuf sahibi velinin afsunundan başka bir afsun okuma.
- گوش را بر بند و افسونها مخور ** جز فسون آن ولی دادگر
- Onun afsunu helvadan da tatlıdır. Hattâ o öyle bir erdir ki ayağının bastığı toprak, yüzlerce helvaya değer. 2520
- آن فسون خوشتر از حلوای او ** آنک صد حلواست خاک پای او
- Şarapla dolu koca küpler, onun dudaklarındaki şaraptan mayalanmıştır.
- خنبهای خسروانی پر ز می ** مایه برده از می لبهای وی
- Ondan uzakta kalan can, lâ'al dudaklardaki şarabı görmediği için şaraba âşıktır.
- عاشق می باشد آن جان بعید ** کو می لبهای لعلش را ندید
- Kör kuş, tatlı suyu görmemiş, kara ve acı suyun etrafında dönüp dolaşmasın!
- آب شیرین چون نبیند مرغ کور ** چون نگردد گرد چشمهی آب شور
- Can Musası, gönlü Sina haline getirir, kör dudu kuşlarının gözlerini açar.
- موسی جان سینه را سینا کند ** طوطیان کور را بینا کند
- Can Şirininin Hüsrev'i nöbet urmuştur. Şehirde şeker ucuzlamıştır. 2525
- خسرو شیرین جان نوبت زدست ** لاجرم در شهر قند ارزان شدست
- Gayp Yusufları ordularını çekmede, şeker denklerini getirmede.
- یوسفان غیب لشکر میکشند ** تنگهای قند و شکر میکشند
- Mısır'dan gelen develerin yüzü bizim tarafa yönelmiş, ey dudu kuşları, şenlik seslerini duyun!
- اشتران مصر را رو سوی ما ** بشنوید ای طوطیان بانگ درا
- Şehrimiz, yarın şekerle dolacak. Şeker zaten ucuz ama daha da ucuzlayacak.
- شهر ما فردا پر از شکر شود ** شکر ارزانست ارزانتر شود
- Ey tatlı sevenler, şekerlere bulanın, sofrası olanların körlüklerine rağmen dudu gibi şekerlere bakın.
- در شکر غلطید ای حلواییان ** همچو طوطی کوری صفراییان
- Şeker kamışını dövün, iş ancak bundan ibaret Canlar feda edin, işte sevgili! 2530
- نیشکر کوبید کار اینست و بس ** جان بر افشانید یار اینست و بس
- یک ترش در شهر ما اکنون نماند ** چونکه شیرین خسروان را بر نشاند
- Ya hey! Şarap üstüne şarap, meze üstüne meze. Artık minareye çık da sala ver!
- نقل بر نقلست و می بر می هلا ** بر مناره رو بزن بانگ صلا
- Dokuz yıllık sirke tatlılaşıyor. Taş ve mermer, lâ'al ve altın haline geliyor.
- سرکهی نه ساله شیرین میشود ** سنگ و مرمر لعل و زرین میشود
- Güneş, gökyüzünde elceğizlerini çırpmada. Zerreler, âşıklar gibi birbirleriyle oynaşmada.
- آفتاب اندر فلک دستکزنان ** ذرهها چون عاشقان بازیکنان