- Sözde ve işte bir ayrılık olmamalı ki bu tanıklar kabul edilsin.    255
 
		    - قول و فعل بیتناقض بایدت  ** تا قبول اندر زمان بیش آیدت 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - “Çalışmanız ayrı ayrı; aykırılıklar içindesiniz” Gündüz dikiyorsunuz gece söküyorsunuz!
 
		    - سعیکم شتی تناقض اندرید  ** روز میدوزید شب بر میدرید 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Peki sözleri birbirine uymayan şahidi kim dinler? Meğer ki Allah kendi lütfu ile bir hilim göstere. 
 
		    - پس گواهی با تناقض کی شنود  ** یا مگر حلمی کند از لطف خود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Söz ve iş, içtekini, sırrı meydana vurmaktadır. Her ikisi, gizli sırrı meydana çıkarır.
 
		    - فعل و قول اظهار سرست و ضمیر  ** هر دو پیدا میکند سر ستیر 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Tanığın tezkiye edildi mi kabul olunur, yoksa yerinde sayar emekler durur.
 
		    - چون گواهت تزکیه شد شد قبول  ** ورنه محبوس است اندر مول مول 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - A inatçı, sen inat ettikçe onlar da ederler. “Sen onları bekleyedur onlar da bekliyorlar!..   260
 
		    - تا تو بستیزی ستیزند ای حرون  ** فانتظرهم انهم منتظرون 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	      
		  
		  - Mustafa aleyhisselam’ın konuğuna şahadeti arzetmesi
 
		  - عرضه کردن مصطفی علیهالسلام شهادت را بر مهمان خویش 
 
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu söze son yoktur, Mustafa, ona iman etmesini söyledi, o da kabul etti. 
 
		    - این سخن پایان ندارد مصطفی  ** عرضه کرد ایمان و پذرفت آن فتی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - O kutlu şahadet bağlanmış düğümleri çözdü. 
 
		    - آن شهادت را که فرخ بوده است  ** بندهای بسته را بگشوده است 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - İmana geldi. Mustafa ona dedi ki: Bu gece de bizim konuğumuz ol. 
 
		    - گشت مؤمن گفت او را مصطفی  ** که امشبان هم باش تو مهمان ما 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Adam vallahi dedi, ebedi olarak senin konuğunum. Nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim sana misafirim. 
 
		    - گفت والله تا ابد ضیف توم  ** هر کجا باشم بهر جا که روم 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Beni dirilttin, senin azatlın, senin kapıcınım. Bu alemde senin sofranın başında, o alem de.   265
 
		    - زنده کرده و معتق و دربان تو  ** این جهان و آن جهان بر خوان تو 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu seçilmiş sofradan başka bir sofra seçen kişinin boğazını, nihayet kemik yırtar deler. 
 
		    - هر که بگزیند جزین بگزیده خوان  ** عاقبت درد گلویش ز استخوان 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kim senin sofrandan başka bir sofraya giderse bil ki Şeytan, onunla bir kâseden yemek yer. 
 
		    - هر که سوی خوان غیر تو رود  ** دیو با او دان که همکاسه بود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kim senin komşuluğundan kaçarsa şüphe yok ki Şeytan, ona komşu olur.
 
		    - هر که از همسایگی تو رود  ** دیو بیشکی که همسایهش شود 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Kim sensiz uzak bir yola giderse Şeytan onula yoldaş olur, onunla bir sofraya oturur. 
 
		    - ور رود بیتو سفر او دوردست  ** دیو بد همراه و همسفرهی ویست 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Yüce ve güzel bir ata binse aya haset eder; Şeytan da ona arkadaş olur.   270
 
		    - ور نشیند بر سر اسپ شریف  ** حاسد ماهست دیو او را ردیف 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Nazlı karısı ondan bir çocuk doğursa Şeytan onun soyundan ona ortak kesilir. 
 
		    - ور بچه گیرد ازو شهناز او  ** دیو در نسلش بود انباز او 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Allah Kur’anda “Ey Mümin, Şeytana kafirlerin mallarında, evlatlarında ortak ol” buyurmuştur. 
 
		    - در نبی شارکهم گفتست حق  ** هم در اموال و در اولاد ای شفق 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Peygamber bunu Ali’ye değer biçilmez sözleri arasında açıkça söylemiştir.
 
		    - گفت پیغامبر ز غیب این را جلی  ** در مقالات نوادر با علی 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Konuk dedi ki: “Ey Allah elçisi, bulutsuz bir güneş gibi peygamberliği sen tamamladın, apaydın bir hale koydun. 
 
		    - یا رسولالله رسالت را تمام  ** تو نمودی همچو شمس بیغمام 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
	         
		 
		 
		    
		    - Senin bu yaptığını iki yüz ana yapamaz. İsa bile bunu Azer’e yapmadı.    275
 
		    - این که تو کردی دو صد مادر نکرد  ** عیسی از افسونش با عازر نکرد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Senin yüzünden canım hemencecik ecelden kurtuldu. Azer de dirildi ama o anda yine öldü.
 
		    - از تو جانم از اجل نک جان ببرد  ** عازر ار شد زنده زان دم باز مرد 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Arap o gece Peygambere konuk oldu, bir keçiden sağılan sütün yarısını ancak yiyebildi, ağzını silip çekildi. 
 
		    - گشت مهمان رسول آن شب عرب  ** شیر یک بز نیمه خورد و بست لب 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Peygamber süt iç, yufka ekmeği ye diye ısrar ettiyse de Vallahi dedi, riyasız doydum. 
 
		    - کرد الحاحش بخور شیر و رقاق  ** گفت گشتم سیر والله بینفاق 
 
		  
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		 
		 
		    
		    - Bu, ne tekellüf, ne sıkılma, ne de hile. Dün geceden daha ziyade doydum.
 
		    - این تکلف نیست نی ناموس و فن  ** سیرتر گشتم از آنک دوش من