English    Türkçe    فارسی   

5
2647-2671

  • O uğradığın şey kötü bile olduysa yine dostlar, o hatayı affederler.
  • ور بدی بد آن سگالش قدرا  ** عفو فرمایند یاران زان خطا 
  • Vehim ve tamahla korku âlemi, yolcuya pek büyük bir settir.
  • عالم وهم و خیال طمع و بیم  ** هست ره‌رو را یکی سدی عظیم 
  • Bu nakışlar, bu hayal suretleri, dağ gibi Halil'e bile zarar verdi.
  • نقشهای این خیال نقش‌بند  ** چون خلیلی را که که بد شد گزند 
  • Cömert İbrahim bile vehim âlemine düşünce : "Bu, benim rabbimdir" dedi. 2650
  • گفت هذا ربی ابراهیم راد  ** چونک اندر عالم وهم اوفتاد 
  • Tevil incisini delen o zat, yıldızı görünce böyle dedi işte.
  • ذکر کوکب را چنین تاویل گفت  ** آن کسی که گوهر تاویل سفت 
  • Gözleri bağlayan vehim ve hayal âlemi, öyle bir dağı bile yerinden oynattı.
  • عالم وهم و خیال چشم‌بند  ** آنچنان که را ز جای خویش کند 
  • O bile "Bu, benim rabbimdir" dedi. Artık, eşeği ne hale kor, bir düşün!
  • تا که هذا ربی آمد قال او  ** خربط و خر را چه باشد حال او 
  • Dağ gibi akıllar bile vehim deniziyle hayal girdabına gark olur.
  • غرق گشته عقلهای چون جبال  ** در بحار وهم و گرداب خیال 
  • Bu kötülük tufanı, dağlan bile aşarken Nuh gemisine binenlerden başka kim aman bulur? 2655
  • کوهها را هست زین طوفان فضوح  ** کو امانی جز که در کشتی نوح 
  • Yakîn yolunun bekçisi olan bu hayal yüzünden din ehli, tam yetmiş iki fırka oldu.
  • زین خیال ره‌زن راه یقین  ** گشت هفتاد و دو ملت اهل دین 
  • Yalnız yakîn eri, vehim ve hayalden kurtulur. Kaşının kılını yeni ay sanmaz.
  • مرد ایقان رست از وهم و خیال  ** موی ابرو را نمی‌گوید هلال 
  • Fakat bir kimseye Ömerin nuru, dayanç olmadıkça onun eğri kaşı yolunu vurur.
  • وآنک نور عمرش نبود سند  ** موی ابروی کژی راهش زند 
  • Yüz binlerce koskocaman gemi, vehim denizinde paramparça olmuştur.
  • صد هزاران کشتی با هول و سهم  ** تخته تخته گشته در دریای وهم 
  • Bunların en aşağısı akıllı ve filozof Firavun'dur. Onun ayı da vehim burcunda tutulup gitti. 2660
  • کمترین فرعون چست فیلسوف  ** ماه او در برج وهمی در خسوف 
  • Hiç kimse orospu kadın kimdir bilmez. Bilen, o kadını iyice tanıyan da hakkında şüpheye düşmez.
  • کس نداند روسپی‌زن کیست آن  ** وانک داند نیستش بر خود گمان 
  • Vehmin, seni şaşkın bir hale getirdiyse nede öbür vehmin etrafında dönüp dolaşırsın?
  • چون ترا وهم تو دارد خیره‌سر  ** از چه گردی گرد وهم آن دگر 
  • Ben kendi benliğimden âciz kaldım. Sen neden benlikle dolu bir halde önümde duruyorsun?
  • عاجزم من از منی خویشتن  ** چه نشستی پر منی تو پیش من 
  • Canla başla benlikten, varlıktan kurtulmayı istiyorum ki onun o güzelim savlicanına top olayım.
  • بی‌من و مایی همی‌جویم به جان  ** تا شوم من گوی آن خوش صولجان 
  • Kim benliğinden kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir. 2665
  • هر که بی‌من شد همه من‌ها خود اوست  ** دوست جمله شد چو خود را نیست دوست 
  • Nakışsız bir ayna haline gelir, değer kazanır| Çünkü bütün nakışları aksettirir.
  • آینه بی‌نقش شد یابد بها  ** زانک شد حاکی جمله نقشها 
  • Tanrı sırrını kutlu etsin, Gazneli Şeyh Muhammed-i Serrezi'nin hikâyesi
  • حکایت شیخ محمد سررزی غزنوی قدس الله سره 
  • Gazne'de bilgiler emen bir zahit vardı. Adı Muhammed'di, Künyesi Serrezi.
  • زاهدی در غزنی از دانش مزی  ** بد محمد نام و کفیت سررزی 
  • Her gece üzüm çotuğunun ucunu yer, onunla iftar ederdi. Yedi yıl bu haldeydi.
  • بود افطارش سر رز هر شبی  ** هفت سال او دایم اندر مطلبی 
  • Varlık padişahından birçok şaşılacak şeyler gördü. Fakat maksadı padişahın cemalini görmekti.
  • بس عجایب دید از شاه وجود  ** لیک مقصودش جمال شاه بود 
  • O kendine doymuş er, bir dağ başına çıktı. Dedi ki: Ya bana kendini göster, yahut kendimi dağdan atacağım. 2670
  • بر سر که رفت آن از خویش سیر  ** گفت بنما یا فتادم من به زیر 
  • Tanrı dedi ki: O ihsanın zamanı gelmedi. Kendini atarsan da ölmezsin, ben seni öldürmem.
  • گفت نامد مهلت آن مکرمت  ** ور فرو افتی نمیری نکشمت