- O uğradığın şey kötü bile olduysa yine dostlar, o hatayı affederler.
- ور بدی بد آن سگالش قدرا ** عفو فرمایند یاران زان خطا
- Vehim ve tamahla korku âlemi, yolcuya pek büyük bir settir.
- عالم وهم و خیال طمع و بیم ** هست رهرو را یکی سدی عظیم
- Bu nakışlar, bu hayal suretleri, dağ gibi Halil'e bile zarar verdi.
- نقشهای این خیال نقشبند ** چون خلیلی را که که بد شد گزند
- Cömert İbrahim bile vehim âlemine düşünce : "Bu, benim rabbimdir" dedi. 2650
- گفت هذا ربی ابراهیم راد ** چونک اندر عالم وهم اوفتاد
- Tevil incisini delen o zat, yıldızı görünce böyle dedi işte.
- ذکر کوکب را چنین تاویل گفت ** آن کسی که گوهر تاویل سفت
- Gözleri bağlayan vehim ve hayal âlemi, öyle bir dağı bile yerinden oynattı.
- عالم وهم و خیال چشمبند ** آنچنان که را ز جای خویش کند
- O bile "Bu, benim rabbimdir" dedi. Artık, eşeği ne hale kor, bir düşün!
- تا که هذا ربی آمد قال او ** خربط و خر را چه باشد حال او
- Dağ gibi akıllar bile vehim deniziyle hayal girdabına gark olur.
- غرق گشته عقلهای چون جبال ** در بحار وهم و گرداب خیال
- Bu kötülük tufanı, dağlan bile aşarken Nuh gemisine binenlerden başka kim aman bulur? 2655
- کوهها را هست زین طوفان فضوح ** کو امانی جز که در کشتی نوح
- Yakîn yolunun bekçisi olan bu hayal yüzünden din ehli, tam yetmiş iki fırka oldu.
- زین خیال رهزن راه یقین ** گشت هفتاد و دو ملت اهل دین
- Yalnız yakîn eri, vehim ve hayalden kurtulur. Kaşının kılını yeni ay sanmaz.
- مرد ایقان رست از وهم و خیال ** موی ابرو را نمیگوید هلال
- Fakat bir kimseye Ömerin nuru, dayanç olmadıkça onun eğri kaşı yolunu vurur.
- وآنک نور عمرش نبود سند ** موی ابروی کژی راهش زند
- Yüz binlerce koskocaman gemi, vehim denizinde paramparça olmuştur.
- صد هزاران کشتی با هول و سهم ** تخته تخته گشته در دریای وهم
- Bunların en aşağısı akıllı ve filozof Firavun'dur. Onun ayı da vehim burcunda tutulup gitti. 2660
- کمترین فرعون چست فیلسوف ** ماه او در برج وهمی در خسوف
- Hiç kimse orospu kadın kimdir bilmez. Bilen, o kadını iyice tanıyan da hakkında şüpheye düşmez.
- کس نداند روسپیزن کیست آن ** وانک داند نیستش بر خود گمان
- Vehmin, seni şaşkın bir hale getirdiyse nede öbür vehmin etrafında dönüp dolaşırsın?
- چون ترا وهم تو دارد خیرهسر ** از چه گردی گرد وهم آن دگر
- Ben kendi benliğimden âciz kaldım. Sen neden benlikle dolu bir halde önümde duruyorsun?
- عاجزم من از منی خویشتن ** چه نشستی پر منی تو پیش من
- Canla başla benlikten, varlıktan kurtulmayı istiyorum ki onun o güzelim savlicanına top olayım.
- بیمن و مایی همیجویم به جان ** تا شوم من گوی آن خوش صولجان
- Kim benliğinden kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir. 2665
- هر که بیمن شد همه منها خود اوست ** دوست جمله شد چو خود را نیست دوست
- Nakışsız bir ayna haline gelir, değer kazanır| Çünkü bütün nakışları aksettirir.
- آینه بینقش شد یابد بها ** زانک شد حاکی جمله نقشها
- Tanrı sırrını kutlu etsin, Gazneli Şeyh Muhammed-i Serrezi'nin hikâyesi
- حکایت شیخ محمد سررزی غزنوی قدس الله سره
- Gazne'de bilgiler emen bir zahit vardı. Adı Muhammed'di, Künyesi Serrezi.
- زاهدی در غزنی از دانش مزی ** بد محمد نام و کفیت سررزی
- Her gece üzüm çotuğunun ucunu yer, onunla iftar ederdi. Yedi yıl bu haldeydi.
- بود افطارش سر رز هر شبی ** هفت سال او دایم اندر مطلبی
- Varlık padişahından birçok şaşılacak şeyler gördü. Fakat maksadı padişahın cemalini görmekti.
- بس عجایب دید از شاه وجود ** لیک مقصودش جمال شاه بود
- O kendine doymuş er, bir dağ başına çıktı. Dedi ki: Ya bana kendini göster, yahut kendimi dağdan atacağım. 2670
- بر سر که رفت آن از خویش سیر ** گفت بنما یا فتادم من به زیر
- Tanrı dedi ki: O ihsanın zamanı gelmedi. Kendini atarsan da ölmezsin, ben seni öldürmem.
- گفت نامد مهلت آن مکرمت ** ور فرو افتی نمیری نکشمت