- Yoksul, ihtiyacını söylemese de o bilir, ne kadar ihtiyacı varsa verirdi.
- حاجت خود گر نگفتی آن فقیر ** او بدادی و بدانستی ضمیر
- O beli bükülmüş yoksulun gönlünde ne varsa ne fazla, ne noksan, o kadar verirdi ona. 2800
- آنچ در دل داشتی آن پشتخم ** قدر آن دادی بدو نه بیش و کم
- Ona, ne bildin ki bu kadar istiyor, bunu nerden anladın? derlerdi.
- پس بگفتندی چه دانستی که او ** این قدر اندیشه دارد ای عمو
- Derdi ki: Gönül evi bomboş, cennet gibi nasıl ki orada da (cennette) fakr ve ihtiyâç yoktur âdeta.
- او بگفتی خانهی دل خلوتست ** خالی از کدیه مثال جنتست
- Orada yalnız Tanrı sevgisi var. Onun vuslatı hayalinden başka hiç kimsecikler yok.
- اندرو جز عشق یزدان کار نیست ** جز خیال وصل او دیار نیست
- Ben evi, iyi kötü, her şeyden sildim, süpürdüm. Evim, tek Tanrının sevgisiyle dolu.
- خانه را من روفتم از نیک و بد ** خانهام پرست از عشق احد
- Orada Tanrıdan başka ne görürsem benim malan değildir, benden bit şey isteyen yoksulun malıdır. 2805
- هرچه بینم اندرو غیر خدا ** آن من نبود بود عکس گدا
- Suda bir hurma fidanı, yahut hurmanın kırılıp eğilmiş, yeni aya dönmüş dalı görününce o akis, dışarıdaki fidanın, dışarıdaki dalın aksidir.
- گر در آبی نخل یا عرجون نمود ** جز ز عکس نخلهی بیرون نبود
- Suda bir suret görürsen o, dışarıda bulunan şeyin aksidir yiğidim.
- در تگ آب ار ببینی صورتی ** عکس بیرون باشد آن نقش ای فتی
- Fakat suyun pislikten arınması için beden ırmağını temizlemek, arıtmak şarttır.
- لیک تا آب از قذی خالی شدن ** تنقیه شرطست در جوی بدن
- Bu suretle onda bir bulanıklık ve çerçöp kalmamalı ki yüzün, içine aksetsin, görünsün.
- تا نماند تیرگی و خس درو ** تا امین گردد نماید عکس رو
- A adamcağız, bedeninde toprakla karışmış sudan başka ne var? Söyle. A gönül düşmanı, suyu, topraktan arıt. 2810
- جز گلابه در تنت کو ای مقل ** آب صافی کن ز گل ای خصم دل
- Halbuki sen, her an yemekle, içmekle o dereye daha fazla toprak dökmede, o suyu daha fazla bulandırmadasın.
- تو بر آنی هر دمی کز خواب و خور ** خاک ریزی اندرین جو بیشتر
- Şeyhin, herkesin içinden geçeni bilmesinin sebebi
- سبب دانستن ضمیرهای خلق
- O suyun içinde hiçbir şeycikler bulunmadığında " yüzler, ona akseder, orada görünür.
- چون دل آن آب زینها خالیست ** عکس روها از برون در آب جست
- Halbuki senin için temizlenmemiş. Evin, Şeytanla, adam olmayanlarla, canavarlarla dolu.
- پس ترا باطن مصفا ناشده ** خانه پر از دیو و نسناس و دده
- A eşek, inadından eşeklikte kalakaldın. Nerden Mesih'e ait ruhlardan bir koku alacaksın?
- ای خری ز استیزه ماند در خری ** کی ز ارواح مسیحی بو بری
- Orada bir hayal başgösterse hangi pusudan çıktığını nerden bileceksin? 2815
- کی شناسی گر خیالی سر کند ** کز کدامین مکمنی سر بر کند
- İçteki hayallerin süpürülmesi için beden, riyazatla hayale döner.
- چون خیالی میشود در زهد تن ** تا خیالات از درونه روفتن
- Eşeğin hile yüzünden tilkiye alet olması
- غالب شدن مکر روبه بر استعصام خر
- Eşek bir hayli çalıştı, tilkiden korundu. Fakat köpek gibi acıkmıştı, açlı kendisine eş olmuştu.
- خر بسی کوشید و او را دفع گفت ** لیک جوع الکلب با خر بود جفت
- Hırsı üstün geldi, sabrı zayıfladı. Ekmek sevdası, nice boğazlan yırtmıştır.
- غالب آمد حرص و صبرش بد ضعیف ** بس گلوها که برد عشق رغیف
- Kendisine hakikatler keşfedilen Peygamber, onun için "Az kaldı yoksulluk, küfür olayazdi" dedi.
- زان رسولی کش حقایق داد دست ** کاد فقر ان یکن کفر آمدست
- O eşek, açlığa tutsak olmuştu. Hileyse bile dedi, tut ki öldüm. 2820
- گشته بود آن خر مجاعت را اسیر ** گفت اگر مکرست یک ره مرده گیر
- Bari bu açlık azabından kurtulurum ya. Yaşayış buysa ölüm bence daha iyi.
- زین عذاب جوع باری وا رهم ** گر حیات اینست من مرده بهم
- Önce tövbe etmiş, and içmişti ama nihayet eşekliğinden tövbesini de bozdu, andını da.
- گر خر اول توبه و سوگند خورد ** عاقبت هم از خری خبطی بکرد
- Hırs, insanı kör, ahmak eder, bilgisiz bir hale sokar, ölümü kolaylaştırır.
- حرص کور و احمق و نادان کند ** مرگ را بر احمقان آسان کند