Açlık illeti, hem lâtif oluş, hem hafif bir hale geliş, hem de Tanrı'ya yalvarıp ibadette bulunuş bakımından o illetlerden elbette daha iyidir.2830
رنج جوع اولی بود خود زان علل ** هم به لطف و هم به خفت هم عمل
Açlık zahmeti, illetlerden daha iyidir; hele açlıkta yüzlerce fayda ve hüner de varken.
رنج جوع از رنجها پاکیزهتر ** خاصه در جوعست صد نفع و هنر
Az yeyiş ve açlığın iyiliği
در بیان فضیلت احتما و جوع
Kendine gel, açlık, ilâçların padişahıdır. Açlığı canla başla kabul et, onu böyle hor görme.
جوع خود سلطان داروهاست هین ** جوع در جان نه چنین خوارش مبین
Bütün hastalıklar, açlıkla iyileşir. Bütün ilâçlar, aç olmadıkça sana tesir etmez.
جمله ناخوش از مجاعت خوش شدست ** جمله خوشها بیمجاعتها ردست
Örnek
مثل
Birisi küflü ekmek yiyordu. Bir adam, neden bu kadar haris ve aç gözlü oldun? diye sordu?
آن یکی میخورد نان فخفره ** گفت سایل چون بدین استت شره
Dedi ki: Sabrın sonucunda açlık, iki misli arttı mı arpa ekmeği bile bana helva gelir.2835
گفت جوع از صبر چون دوتا شود ** نان جو در پیش من حلوا شود
Sabrettim, sabırlı oldum mu daima helva yemiş olurum.
پس توانم که همه حلوا خورم ** چون کنم صبری صبورم لاجرم
Zaten açlık, herkese zebun olmaz ki. Bu açlık, hadden aşırı bir otlaktır.
خود نباشد جوع هر کس را زبون ** کین علفزاریست ز اندازه برون
Açlığı, onunla güçlü kuvvetli aslan kesilsinler diye ancak Tanrı haslarına vermişlerdir.
جوع مر خاصان حق را دادهاند ** تا شوند از جوع شیر زورمند
Açlığı, öyle her âdi yoksula nerden verecekler? Ot az değil a, önüne koyuverirler.
جوع هر جلف گدا را کی دهند ** چون علف کم نیست پیش او نهند
Ye derler, sen ancak buna lâyıksın. Suda yüzen kuş değilsin sen, ekmek yiyen bir kuşsun.2840
که بخور که هم بدین ارزانیی ** تو نهای مرغاب مرغ نانیی
Bir şeyhin, dervişin içini okuyup hırsını anlaması, ona dille nasihat vererekTanrı emriyle Tanrı'ya dayanma kuvvetini bağışlaması
حکایت مریدی کی شیخ از حرص و ضمیر او واقف شد او را نصیحت کرد به زبان و در ضمن نصیحت قوت توکل بخشیدش به امر حق
Bir şeyh, müridiyle dara düşmüştü. Şehirde ekmek vardı, bulundukları yerde kıttı.
شیخ میشد با مریدی بیدرنگ ** سوی شهری نان بدانجا بود تنگ
Müridin gönlünde açlık ve kıtlık korkusu, gafletinden her an artmaktaydı.
ترس جوع و قحط در فکر مرید ** هر دمی میگشت از غفلت پدید
Şeyh biliyordu, müridin içinden geçeni anlamıştı. Ona dedi ki: Ne vakte dek bu elem, bu ıstırap içinde kalacaksın?
شیخ آگه بود و واقف از ضمیر ** گفت او را چند باشی در زحیر
Ekmek derdinden yanıp yakılıyorsun. Âdeta Tanrı'ya dayanma gözünü kapamışsın.
از برای غصهی نان سوختی ** دیدهی صبر و توکل دوختی
Sen o yüce nazeninlerden değilsin ki sana ceviz ve kuru üzüm vermesinler.2845
تو نهای زان نازنینان عزیز ** که ترا دارند بیجوز و مویز
Açlık. Tanrı haslarının gıdasıdır. Senin gibi ahmak yoksul, nerden ona zebun olacak?
جوع رزق جان خاصان خداست ** کی زبون همچو تو گیج گداست
Aldırış etme, sen onlardan değilsin ki bu mutfakta ekmeksiz beklıyesin.
باش فارغ تو از آنها نیستی ** که درین مطبخ تو بینان بیستی
Şu aşagılık ve karnına düşkün kişilere daima kâse üstünde kâse sunarlar, ekmek üstüne ekmek.
کاسه بر کاسهست و نان بر نان مدام ** از برای این شکمخواران عام
Bu çeşit adam öldü mü ekmek, önünden giderek ey yoksullukla, ümitsizlikle kendini öldüren der,
چون بمیرد میرود نان پیش پیش ** کای ز بیم بینوایی کشته خویش
İşte sen öldün, ekmek kaldı. Hadi kalk da al ekmeğini bakalım ey kendini elemlerle öldüren!2850
تو برفتی ماند نان برخیز گیر ** ای بکشته خویش را اندر زحیر
Kendine gel de elin, ayağın titremesin. Rızkın, senin ona âşık olmandan ziyade sana âşıktır.
هین توکل کن ملرزان پا و دست ** رزق تو بر تو ز تو عاشقترست
Âşıktır, senin sabırsızlığını bilir de emekliye emekliye sana gelir a herzevekil!
عاشقست و میزند او مولمول ** که ز بیصبریت داند ای فضول
Sabrın olsaydı rızkın gelir, âşıklar gibi kendini sana teslim ederdi.
گر ترا صبری بدی رزق آمدی ** خویشتن چون عاشقان بر تو زدی
Açlık korkusundan bu titreyiş nedir? Tanrı'ya dayanmayla tok yaşanabilir pekâlâ.
این تب لرزه ز خوف جوع چیست ** در توکل سیر میتانند زیست
Büyük bîr adada bir öküz varmış. Ulu Tanrı, o adayı otlarla, çayır, çimenle doldurur, öküz, akşama kadar hepsini otlar, bir dağ parçatı gibi şişer, semirir, gece olunca bütün ovayı ot-ladım, hepsini bitirdim. Yarın ne yiyeceğim diye korkuyla, derde kapılır, uyuyamaz, bu dertle kulak karıştırılan hilâle dönermiş. Sabahleyin kalkınca yine bütün yazıyı, dünkünden daha yeşil, daha bol çayır, çimenle dolu bulur, yine yer, içer, semirir, geceleyin aynı derde düşermiş. Yıllardır bunu görür, fakat Tanrı'ya yine güvenmezmiş.
حکایت آن گاو کی تنها در جزیره ایست بزرگ حق تعالی آن جزیرهی بزرگ را پر کند از نبات و ریاحین کی علف گاو باشد تا به شب آن گاو همه را بخورد و فربه شود چون کوه پارهای چون شب شود خوابش نبرد از غصه و خوف کی همه صحرا را چریدم فردا چه خورم تا ازین غصه لاغر شود همچون خلال روز برخیزد همه صحرا را سبزتر و انبوهتر بیند از دی باز بخورد و فربه شود باز شبش همان غم بگیرد سالهاست کی او همچنین میبیند و اعتماد نمیکند