- İhtiyar, senin içindedir. O, bir Yusuf görmedikçe elini uzatamaz. 2975
- اختیار اندر درونت ساکنست ** تا ندید او یوسفی کف را نخست
- İhtiyar ve dilek, nefistedir. Dilediği şeyin yüzünü görür de ondan sonra kol kanad açar.
- اختیار و داعیه در نفس بود ** روش دید آنگه پر و بالی گشود
- Köpek uyumuş ama ihtiyarı kayboldu sanma. İşkembeyi gördü mü kuyruğunu sallamaya başlar.
- سگ بخفته اختیارش گشته گم ** چون شکنبه دید جنبانید دم
- At da arpa gördü mü kişnemeye koyulur; kedi de etin oynadığını görünce miyavlamaya başlar.
- اسپ هم حو حو کند چون دید جو ** چون بجنبد گوشت گربه کرد مو
- İhtiyarın harekete gelmesine sebep görüştür, ateşten kıvılcım çıkaranın körük olduğu gibi.
- دیدن آمد جنبش آن اختیار ** همچو نفخی ز آتش انگیزد شرار
- Şu halde ihtiyarın, İblis gibi seni oynatır. Sana vasıtalık eder, Vis'in selâmını, haberini getirir. 2980
- پس بجنبد اختیارت چون بلیس ** شد دلاله آردت پیغام ویس
- Dilediği bir şeyi adama gösterdi mi, uyumuş olan ihtiyar, derhal gözünü açar.
- چونک مطلوبی برین کس عرضه کرد ** اختیار خفته بگشاید نورد
- Melekler de Şeytanın inadına gönlüne feryatlar salar.
- وآن فرشته خیرها بر رغم دیو ** عرضه دارد میکند در دل غریو
- Bu suretle hayra olan ihtiyarını harekete getirmek ister. Çünkü bu göstermeden önce sende şu iki huy da uykudadır.
- تا بجنبد اختیار خیر تو ** زانک پیش از عرضه خفتست این دو خو
- Şu halde ihtiyar damarlarını harekete getirmek için melek de sana yapılacak şeyleri gösterir, Şeytan da.
- پس فرشته و دیو گشته عرضهدار ** بهر تحریک عروق اختیار
- Sendeki hayır ve şer ihtiyarı, ilham ve vesveselerle birken on olur, on kişinin ihtiyarına sahip olursun. 2985
- میشود ز الهامها و وسوسه ** اختیار خیر و شرت ده کسه
- A tatlı adam, namazın dışındaki işlerin helâl olması için namazdan çıkarken meleklere selâm vermek gerektir.
- وقت تحلیل نماز ای با نمک ** زان سلام آورد باید بر ملک
- Bu selâm, sizin güzel ilhamınız ve duanız yüzünden ihtiyarımla şu namazı kıldım demektir.
- که ز الهام و دعای خوبتان ** اختیار این نمازم شد روان
- Suçtan sonra da tutar, İblise lanet edersin. Çünkü bu eğriliğe onun yüzünden düştün.
- باز از بعد گنه لعنت کنی ** بر بلیس ایرا کزویی منحنی
- Şeytanla melek, gayıp perdesi ardında gizlice bu kötülükle iyiliği sana gösterir.
- این دو ضد عرضه کنندهت در سرار ** در حجاب غیب آمد عرضهدار
- Fakat gözünün önünden gayıp perdesi kalktı mı seni hayıra, şerre sevk edenlerin yüzlerini görürsün. 2990
- چونک پردهی غیب برخیزد ز پیش ** تو ببینی روی دلالان خویش
- Onların sözlerinden, gizlice söz söyleyenlerin bunlar olduğunu tanırsın.
- وآن سخنشان وا شناسی بیگزند ** که آن سخنگویان نهان اینها بدند
- Şeytan, ey tabiat ve ten tutsağı der, ben bunu sana gösterdim, fakat zorlamadım ki.
- دیو گوید ای اسیر طبع و تن ** عرضه میکردم نکردم زور من
- Melek de, ben sana, bu neşe yüzünden gamın artar demedim mi ?
- وآن فرشته گویدت من گفتمت ** که ازین شادی فزون گردد غمت
- Falan günde ben sana şöyle demedim mi? Cinler yolu, o tarafa giden yoldur.
- آن فلان روزت نگفتم من چنان ** که از آن سویست ره سوی جنان
- Biz, senin canına dostuz, ruhuna ruhlar katarız. Senin babana ihlâsla secde etmişiz. 2995
- ما محب جان و روح افزای تو ** ساجدان مخلص بابای تو
- Şimdi de sana hizmet etmekte, hizmet edilme yoluna seni çağırmadayız.
- این زمانت خدمتی هم میکنیم ** سوی مخدومی صلایت میزنیم
- Bu şeytanlar, babana da düşmandı. "Secde edin" emrine uymadılar.
- آن گره بابات را بوده عدی ** در خطاب اسجدوا کرده ابا
- Fakat sen ona uydun da bizi dinlemedin. Hizmet haklarımızı tanımadın bile.
- آن گرفتی آن ما انداختی ** حق خدمتهای ما نشناختی
- Şimdi biz de meydandayız, onlar da. Sözümüzden, sesimizden tanı, gör der.
- این زمان ما را و ایشان را عیان ** در نگر بشناس از لحن و بیان