English    Türkçe    فارسی   

5
301-325

  • Alem nimetlerle dolu bir bağ olsa fare ve yılan yine toprak yer.
  • Ten ehlinin ruh gıdasını inkar ederek adi yemeğe titremeleri
  • İster kış olsun ister bahar, onların gıdası topraktır. Fakat sen varlığın beyisin, nasıl olur da yılan gibi toprak yersin?
  • Tahtanın içindeki kurt, kimin böyle güzel helvası var der.
  • Bok böceği, bok içinde yaşar ve alemde pislikten başka bir meze bilmez.
  • Münacat
  • Ey eşi, benzeri olamayan Allah, mademki bu sözü kulağımıza küpe yaptın, ihsanda bulun, bu sözleri bol bol saç! 305
  • Kulağımızı tut, bizi o sarhoşların halis şarabını içtikleri meclise çek, oraya götür.
  • Madem ki bize bundan bir koku duyurdun, ey din Allahsı o tulumun ağzını kapama.
  • Ey kendisine sığınılan Allah, ey kendisinden imdat istenen Rab, esirgeme, ihsan et de erkek, kadın herkes, senin şarabından içsin!
  • Ey duaları duadan önce duyan, muratları istenmeden veren Allah, gönüle her an yüzlerce kapı açarsın.
  • Birkaç harftir yazdın. Taşlar bile o harflerin sevgisiyle eridi muma döndü. 310
  • Yüzlerce akla, fikre fitne olarak kaş nununu, göz sadını, kulak cimini yazdın.
  • Akıl o harfler yüzünden ince eleyip sık dokumaya koyuldu. Ey yazısı güzel edip, bunları boz!
  • Yokluğa, her düşünceye göre an be an güzel bir hayal nakşetme;
  • Hayal levhine göz, yanak, yüz ve ben gibi görülmemiş harfler yazmaktasın.
  • Halbuki ben, yokluğa aşığım, vara bakıp sarhoş olmam. Çünkü yokluk sevgilisi, bence daha vefalıdır. 315
  • Allah akıla o şekilleri okuttu, bu suretle onun tedbirlerden vazgeçip Allahsını dilemesini diledi.
  • Levhi mahfuz ve herkesin, günlük nasibi ne kadarsa o levihten o kadarına akıl erdirmesi, Cebrail aleyhisselam’ın her gün o levihten bir şey anlamasına benzer
  • Akıl, her sabah melek gibi o Levhi Mahfuz’dan bir ders alır.
  • Yokluğu parmaksız olarak yazılmış yazılara bak; dünyaya dalanlar, o yazıların karartısına şaşırıp kalmışlar.
  • Herkes bir hayale kapılmış, bir bucağı eşmede. Biri bir define bulmak için bir bucağı kazmada;
  • Biri bir hayal peşine düşmüş, azamet sahibi olduğu halde dağlardaki madenlere yüz çevirmiş; 320
  • Öbürü, bir hayale düşmüş, sıkıntılı uğraşmalarla, didişmelerle inci çıkarmak için denize yönelmiş;
  • Bir başkası papaz olmak için kiliseye kapanmış, bir başkası da hırs içinde ekine tarlaya düşmüş!
  • O yol kesen, kurtulduğunu hayal etmiş, bu ise hayalince bir hastaya merhem olmuş.
  • Biri peri çağırmaya koyulmuş, gönlünü aklını kaybetmiş, öbürü, yıldız bilgisine kapılıp nalını yıldızın üstüne koymuş.
  • Bu gidişler, içteki renk renk hayaller yüzünden dışarıda da birbirine aykırı görünür. 325