- Hasmını alt edemeseydin onun mezhebine uyar, onun yolunu tutardın. 3215
- گر فرو ماندی ز دفع خصم خویش ** مذهب ایشان بر افتادی ز پیش
- Onlar da cevapta âciz kalsalardı o bozuk yoldan dönerlerdi.
- چون برونشوشان نبودی در جواب ** پس رمیدندی از آن راه تباب
- Fakat bu gidişin böyle olması lâzım ki onların hepsi,delillerle yollarının doğruluğuna kanmadalar.
- چونک مقضی بد دوام آن روش ** میدهدشان از دلایل پرورش
- Kimsenin, hasmın müşkül suallerini cevapsız bırakmaması, düşmanın devlet ve ikbalinden mahcup olması, o devleti görmemesi lâzım ki,
- تا نگردد ملزم از اشکال خصم ** تا بود محجوب از اقبال خصم
- Bu yetmiş iki fırka, kıyamete kadar âlemde kalsın.
- تا که این هفتاد و دو ملت مدام ** در جهان ماند الی یوم القیام
- Çünkü bu âlem, karanlıklar ve gayb âlemidir. Gölge için bir yeryüzü lâzım. 3220
- چون جهان ظلمتست و غیب این ** از برای سایه میباید زمین
- Kıyamete dek şu yetmiş iki fırka kalmadı ki bid'at yolunu tutanın dedikodusu eksilmesin .
- تا قیامت ماند این هفتاد و دو ** کم نیاید مبتدع را گفت و گو
- Değerli olan hazinenin birçok kilitleri olur. Hazinenin değeri bundan anlaşılır.
- عزت مخزن بود اندر بها ** که برو بسیار باشد قفلها
- Maksadın yüceliği de ey sınanan adam, yolun sıkıntısından, yolda aşılmaz geçitler ve yol kesiciler bulunmasından belli olur.
- عزت مقصد بود ای ممتحن ** پیچ پیچ راه و عقبه و راهزن
- Kâbenin şerefi, o sıkıntılarda, çöl Araplarının yol kesiciliğinde ve çölün uzunluğundadır.
- عزت کعبه بود و آن نادیه ** رهزنی اعراب و طول بادیه
- İyi olan her gidişin, her yolun bir tehlikesi, bir manii, bir yol kesiciliği vardır. 3225
- هر روش هر ره که آن محمود نیست ** عقبهای و مانعی و رهزنیست
- Bu gidiş, öbürüne hasededer, düşman kesilir. Mukallit de iki yolun arasında şaşırır kalır.
- این روش خصم و حقود آن شده ** تا مقلد در دو ره حیران شده
- Her iki yolun doğruluğu, yürüyüşte birbirine zıd görünür. Her fırka, kendi yolunda hoştur, o yoldan memnundur.
- صدق هر دو ضد بیند در روش ** هر فریقی در ره خود خوش منش
- Bir yolun yolcusu, cevap vermezse kavgaya girişir. Bu, ezelden kıyamete kadar böyle gelmiş, böyle gider.
- گر جوابش نیست میبندد ستیز ** بر همان دم تا به روز رستخیز
- Her fırka, biz bilmeyiz ama ulularımız, buna cevap verebilir der.
- که مهان ما بدانند این جواب ** گرچه از ما شد نهان وجه صواب
- Vesvesenin ağzını bağlıyan, ancak aşktır.Yoksa vesveseyi kim bağlıyabilmistir ki? 3230
- پوزبند وسوسه عشقست و بس ** ورنه کی وسواس را بستست کس
- Yüzü güzel dilber ara da âşık ol. Dere dere dolan, bir su kuşu tut.
- عاشقی شو شاهدی خوبی بجو ** صید مرغابی همیکن جو بجو
- Yüzünün suyunu döken sudan ne elde edebilirsin? Anlayışını mahveden şeyden ne anlarsın?
- کی بری زان آب کان آبت برد ** کی کنی زان فهم فهمت را خورد
- Şu akılla anlaşılacak şeylerden başka aşkta, akılla anlaşılacak daha nice parlak ve güzel şeyler vardır.
- غیر این معقولها معقولها ** یابی اندر عشق با فر و بها
- Tanrı'da senin bu aklından başka akıllar var ki gökyüzünün sebepleri onlarla tedbire girer.
- غیر این عقل تو حق را عقلهاست ** که بدان تدبیر اسباب سماست
- Rızıklarını bu akılla elde dersin. Öbür akla gelince: Onunla yedi kat gökleri, kendine bir döşeme yaparsın. 3235
- که بدین عقل آوری ارزاق را ** زان دگر مفرش کنی اطباق را
- Tanrı sevgisine düşer, aklınla oynarsan Tanrı, sana o aklın onlarca fazlasını, hattâ yedi yüzünü ihsan eder.
- چون ببازی عقل در عشق صمد ** عشر امثالت دهد یا هفتصد
- O kadındır, akıllarıyle oynadılar da Yusuf'un aşk sayvanına sıçradılar.
- آن زنان چون عقلها درباختند ** بر رواق عشق یوسف تاختند
- Ömür sakisi, bir an onların akıllarını aldı, ömürlerinin sonuna kadar akla doydular, adını bile anmadılar.
- عقلشان یکدم ستد ساقی عمر ** سیر گشتند از خرد باقی مرد
- Ululuk ıssı Tanrı'nın güzelliğiyse yüzlerce Yusuf güzelliğinin de aslıdır. Ey kadından aşağı adam, o güzelliğe feda ol.
- اصل صد یوسف جمال ذوالجلال ** ای کم از زن شو فدای آن جمال