Biri peri çağırmaya koyulmuş, gönlünü aklını kaybetmiş, öbürü, yıldız bilgisine kapılıp nalını yıldızın üstüne koymuş.
در پریخوانی یکی دل کرده گم ** بر نجوم آن دیگری بنهاده سم
Bu gidişler, içteki renk renk hayaller yüzünden dışarıda da birbirine aykırı görünür.325
این روشها مختلف بیند برون ** زان خیالات ملون ز اندرون
Bu ona bakıp ne yapıyor, ne iş işliyor diye hayrette. Bu şaraptan her tadan kişi, öbürünün yaptığını boş bulmada.
این در آن حیران شده کان بر چیست ** هر چشنده آن دگر را نافیست
O hayaller birbirine aykırı olamasaydı görünen gidişler, nasıl olur da birbirine zıt olur, zıt görünürdü?
آن خیالات ار نبد نامتلف ** چون ز بیرون شد روشها مختلف
Hepsi de can kıblesini kaybetmişlerdir de onun için herkes, bir yana yüz çevirmiştir.
قبلهی جان را چو پنهان کردهاند ** هر کسی رو جانبی آوردهاند
Birbirine aykırı gidişler ve çeşitli didinişler, karanlıkta kıblenin ne tarafta olduğunu arayanların haline ve denizin dibinde inci arayan dalgıçların durumuna benzer
تمثیل روشهای مختلف و همتهای گوناگون به اختلاف تحری متحریان در وقت نماز قبله را در وقت تاریکی و تحری غواصان در قعر بحر
Nitekim bir bölük halk da kıble nerede diye ararlar, bir hayale kapılıp her yana döner dururlar.
همچو قومی که تحری میکنند ** بر خیال قبله سویی میتنند
Sabah olup ta Kâbe yüz gösterdi mi kimin yol yitirdiği anlaşılır. 330
چونک کعبه رو نماید صبحگاه ** کشف گردد که کی گم کردست راه
Yahut da dalgıçlar gibi hani. Hepsi denize dalar, herkes, denizin dibinde eline ne geçerse aceleyle devşirir.
یا چو غواصان به زیر قعر آب ** هر کسی چیزی همیچیند شتاب
Değerli inci ümidiyle şunu bunu torbalarına doldururlar.
بر امید گوهر و در ثمین ** توبره پر میکنند از آن و این
O koca denizin dibinden çıktılar mı iri değerli inci kimdeyse meydana çıkar.
چون بر آیند از تگ دریای ژرف ** کشف گردد صاحب در شگرف
Öbürünün küçük inci, daha öbürünün de kırık taş parçaları ve boncuk bulduğu anlaşılır.
وآن دگر که برد مروارید خرد ** وآن دگر که سنگریزه و شبه برد
İşte onları uykularından uyaracak olan, kahredici ve kötülükleri açığa vurucu bulunan kıyamette buna benzer.335
هکذی یبلوهم بالساهره ** فتنة ذات افتضاح قاهره
Her bölük pervaneler gibi alemde bir mumun etrafında dönüp dolaşır.
همچنین هر قوم چون پروانگان ** گرد شمعی پرزنان اندر جهان
Kendilerini bir ateşe vururlar ama hakikatte kendi mumlarının çevresinde dolanmaktadırlar.
خویشتن بر آتشی برمیزنند ** گرد شمع خود طوافی میکنند
Alevinden ağacın daha ziyade yeşerdiği bahtı yaver Musa’nın ateşini umarlar.
بر امید آتش موسی بخت ** کز لهیبش سبزتر گردد درخت
Her sürü o ateşin ihsanını duymuştur; herkes her kıvılcımı o ateş sanır.
فضل آن آتش شنیده هر رمه ** هر شرر را آن گمان برده همه
Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür. 340
چون برآید صبحدم نور خلود ** وا نماید هر یکی چه شمع بود
Kim o zafer mumu ile kanadını yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.
هر کرا پر سوخت زان شمع ظفر ** بدهدش آن شمع خوش هشتاد پر
Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.
جوق پروانهی دو دیده دوخته ** مانده زیر شمع بد پر سوخته
Pişmanlıkla, hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah ederler.
میطپد اندر پشیمانی و سوز ** میکند آه از هوای چشمدوز
Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? der.
شمع او گوید که چون من سوختم ** کی ترا برهانم از سوز و ستم
Mum da ağlaya ağlaya der ki: Benim bile başım yandı, artık başkasını nasıl aydınlatabilirim? 345
شمع او گریان که من سرسوخته ** چون کنم مر غیر را افروخته
“Ey hasret, hazır ol o kullara ki” ayetinin tefsiri
تفسیر یا حسرة علی العباد
O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.
او همی گوید که از اشکال تو ** غره گشتم دیر دیدم حال تو
Mum sönmüş, şarap bitmiş, sevgili de bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, gömülmüştür.
شمع مرده باده رفته دلربا ** غوطه خورد از ننگ کژبینی ما
Faydalar, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Allahya şikayet et dur.
ظلت الارباح خسرا مغرما ** نشتکی شکوی الی الله العمی