- Nitekim Peygamber'in dostu da demiştir ki: Peygamber, bize bir şeyden haber verdi, bir şey söyledi mi..
- همچنانک گفت آن یار رسول ** چون نبی بر خواندی بر ما فصول
- O seçilmiş Peygamber, bu incileri saçtığı sırada bizden yüzlerce huzur, yüzlerce vekar isterdi. 3245
- آن رسول مجتبی وقت نثار ** خواستی از ما حضور و صد وقار
- Hani başında bir kuş olur da uçmasın diye canin titrer.
- آنچنان که بر سرت مرغی بود ** کز فواتش جان تو لرزان شود
- Yerinden bile kımıldamaz,o güzelim kuş havalanmasın dersin.
- پس نیاری هیچ جنبیدن ز جا ** تا نگیرد مرغ خوب تو هوا
- Nefes alma,öksürüğün bile gelse kendini sıkar,o devlet kuşu uçar diye korkundan öksürmezsin bile.
- دم نیاری زد ببندی سرفه را ** تا نباید که بپرد آن هما
- O sırada birisi sana tatlı,yahut acı bir söz söylese ağzına parmağını kor,sus demek istersin.
- ور کست شیرین بگوید یا ترش ** بر لب انگشتی نهی یعنی خمش
- İşte o kuş hayrettir,seni susturur.Tencerenin ağzını kapatır,seni kaynatmaya başlar. 3250
- حیرت آن مرغست خاموشت کند ** بر نهد سردیگ و پر جوشت کند
- Padişahın,Eyaz'ı söyletmek üzere mahsus 'Bunca gamı,neşeyi,cansız bir şey olan çarıkla pöstekiye neden söylersin?'diye sordu
- پرسیدن پادشاه قاصدا ایاز را کی چندین غم و شادی با چارق و پوستین کی جمادست میگویی تا ایاز را در سخن آورد
- Ey Eyaz,bir çarık parçasına şu sevgi nedir?Neden bir put gibi ona aşıksın?
- ای ایاز این مهرها بر چارقی ** چیست آخر همچو بر بت عاشقی
- Mecnun gibi kendi Leyla’ndan yüzünü çevirmişsin de bir çarığı kendine din,iman edinmişsin.
- همچو مجنون از رخ لیلی خویش ** کردهای تو چارقی را دین و کیش
- با دو کهنه مهر جان آمیخته ** هر دو را در حجرهای آویخته
- İki eski çarığa niceye kadar bir taze sözler söyleyerek,cansız bir şeye ezeli sırrı açacaksın?
- چند گویی با دو کهنه نو سخن ** در جمادی میدمی سر کهن
- Ey ayaz,Araplar gibi sevginden çöllerde kalan çadır yerlerine,oralardaki döküntülere uzun uzun hitap ediyorsun. 3255
- چون عرب با ربع و اطلال ای ایاز ** میکشی از عشق گفت خود دراز
- Çarığın göçüp giden hangi sevgilinden kalma?Pöstekin,sanki Yusuf'un gömleği!
- چارقت ربع کدامین آصفست ** پوستین گویی که کرتهی یوسفست
- Hıristiyan,gibi hani..gider de keşişe bir yıllık suçunu,yaptığı zinaları,kalbinden geçirdiği kötülükleri sayıp döker.
- همچو ترسا که شمارد با کشش ** جرم یکساله زنا و غل و غش
- Keşiş,suçunu bağışladı mı,onun affını Tanrı affı bilir.
- تا بیامرزد کشش زو آن گناه ** عفو او را عفو داند از اله
- Halbuki o papaz,ne suç bilir,ne adalet.Ama aşk ve inanış,pek kudretli bir sihirbazdır.
- نیست آگه آن کشش از جرم و داد ** لیک بس جادوست عشق و اعتقاد
- Dostluk ve vehim,yüzlerce Yusuf yaratır.Büyü zaten Harut'la Murat'tan kalmadır. 3260
- دوستی و وهم صد یوسف تند ** اسحر از هاروت و ماروتست خود
- İnsan,sevgilinin hatırasiyle bir suret yaratır.O suretin çekişi,seni dedikoduya sevk eder.
- صورتی پیدا کند بر یاد او ** جذب صورت آردت در گفت و گو
- Suretin önüne varır,yüz binlerce sır dökersin,dostun dosta sır söylemesi gibi.
- رازگویی پیش صورت صد هزار ** آن چنان که یار گوید پیش یار
- Halbuki orada ne bir suret vardır ,ne bir heykel.Öyle olduğu halde ondan yüzlerce Elest duyulur,bundan yüzlerce Bela.
- نه بدانجا صورتی نه هیکلی ** زاده از وی صد الست و صد بلی
- Nitekim gönlü yaralı bir ana da yeni ölmüş yavrusunun yanına,
- آن چنان که مادری دلبردهای ** پیش گور بچهی نومردهای
- Candan yürekler sırlar söyler.O cansız toprak,ona diri görünür. 3265
- رازها گوید به جد و اجتهاد ** مینماید زنده او را آن جماد
- O toprağı diri ve canlı sanır,o toprak yığınının gözü,kulağı vardır zannına kapılır.
- حی و قایم داند او آن خاک را ** چشم و گوشی داند او خاشاک را
- پیش او هر ذرهی آن خاک گور ** گوش دارد هوش دارد وقت شور
- Onca o toprağın her zerresi duyar,o coştu mu,feryadını iştir,anlar.
- مستمع داند به جد آن خاک را ** خوش نگر این عشق ساحرناک را