- Ey Eyaz,bir çarık parçasına şu sevgi nedir?Neden bir put gibi ona aşıksın?
- ای ایاز این مهرها بر چارقی ** چیست آخر همچو بر بت عاشقی
- Mecnun gibi kendi Leyla’ndan yüzünü çevirmişsin de bir çarığı kendine din,iman edinmişsin.
- همچو مجنون از رخ لیلی خویش ** کردهای تو چارقی را دین و کیش
- با دو کهنه مهر جان آمیخته ** هر دو را در حجرهای آویخته
- İki eski çarığa niceye kadar bir taze sözler söyleyerek,cansız bir şeye ezeli sırrı açacaksın?
- چند گویی با دو کهنه نو سخن ** در جمادی میدمی سر کهن
- Ey ayaz,Araplar gibi sevginden çöllerde kalan çadır yerlerine,oralardaki döküntülere uzun uzun hitap ediyorsun. 3255
- چون عرب با ربع و اطلال ای ایاز ** میکشی از عشق گفت خود دراز
- Çarığın göçüp giden hangi sevgilinden kalma?Pöstekin,sanki Yusuf'un gömleği!
- چارقت ربع کدامین آصفست ** پوستین گویی که کرتهی یوسفست
- Hıristiyan,gibi hani..gider de keşişe bir yıllık suçunu,yaptığı zinaları,kalbinden geçirdiği kötülükleri sayıp döker.
- همچو ترسا که شمارد با کشش ** جرم یکساله زنا و غل و غش
- Keşiş,suçunu bağışladı mı,onun affını Tanrı affı bilir.
- تا بیامرزد کشش زو آن گناه ** عفو او را عفو داند از اله
- Halbuki o papaz,ne suç bilir,ne adalet.Ama aşk ve inanış,pek kudretli bir sihirbazdır.
- نیست آگه آن کشش از جرم و داد ** لیک بس جادوست عشق و اعتقاد
- Dostluk ve vehim,yüzlerce Yusuf yaratır.Büyü zaten Harut'la Murat'tan kalmadır. 3260
- دوستی و وهم صد یوسف تند ** اسحر از هاروت و ماروتست خود
- İnsan,sevgilinin hatırasiyle bir suret yaratır.O suretin çekişi,seni dedikoduya sevk eder.
- صورتی پیدا کند بر یاد او ** جذب صورت آردت در گفت و گو
- Suretin önüne varır,yüz binlerce sır dökersin,dostun dosta sır söylemesi gibi.
- رازگویی پیش صورت صد هزار ** آن چنان که یار گوید پیش یار
- Halbuki orada ne bir suret vardır ,ne bir heykel.Öyle olduğu halde ondan yüzlerce Elest duyulur,bundan yüzlerce Bela.
- نه بدانجا صورتی نه هیکلی ** زاده از وی صد الست و صد بلی
- Nitekim gönlü yaralı bir ana da yeni ölmüş yavrusunun yanına,
- آن چنان که مادری دلبردهای ** پیش گور بچهی نومردهای
- Candan yürekler sırlar söyler.O cansız toprak,ona diri görünür. 3265
- رازها گوید به جد و اجتهاد ** مینماید زنده او را آن جماد
- O toprağı diri ve canlı sanır,o toprak yığınının gözü,kulağı vardır zannına kapılır.
- حی و قایم داند او آن خاک را ** چشم و گوشی داند او خاشاک را
- پیش او هر ذرهی آن خاک گور ** گوش دارد هوش دارد وقت شور
- Onca o toprağın her zerresi duyar,o coştu mu,feryadını iştir,anlar.
- مستمع داند به جد آن خاک را ** خوش نگر این عشق ساحرناک را
- Ana,çocuğunun yeni mezarının toprağına anbean gözyaşlarıyla kapanır,yüzünü,gözünü sürer.
- آنچنان بر خاک گور تازه او ** دمبدم خوش مینهد با اشک رو
- Oğlu diriyken bile o canının canına, o can yavrusuna asla böyle yüzünü,gözünü sürmemiştir. 3270
- که بوقت زندگی هرگز چنان ** روی ننهادست بر پور چو جان
- Fakat bu ölümden birkaç gün geçti mi sevgisinin ateşi yatışır.
- از عزا چون چند روزی بگذرد ** آتش آن عشق او ساکن شود
- Ölüye karşı aşk ebedi olmaz ki.Sen,cana canlar katan diriyi sev.
- عشق بر مرده نباشد پایدار ** عشق را بر حی جانافزای دار
- Bu acı geçti mi o mezarın karşısında durmaktan yorgunluk gelir,uykusu gelir.Cansız bir şeyden ancak cansız bir şey doğar.
- بعد از آن زان گور خود خواب آیدش ** از جمادی هم جمادی زایدش
- Çünkü aşk,afsununu çalmış,gitmiştir.Ateş sönüverdi mi kül almıştır.
- زانک عشق افسون خود بربود و رفت ** ماند خاکستر چو آتش رفت تفت
- Gencin aynada gördüğünü ihtiyar,tamamiyle kerpiçte görür. 3275
- آنچ بیند آن جوان در آینه ** پیر اندر خشت میبیند همه