- Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür. 340
- چون برآید صبحدم نور خلود ** وا نماید هر یکی چه شمع بود
- Kim o zafer mumu ile kanadını yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.
- هر کرا پر سوخت زان شمع ظفر ** بدهدش آن شمع خوش هشتاد پر
- Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.
- جوق پروانهی دو دیده دوخته ** مانده زیر شمع بد پر سوخته
- Pişmanlıkla, hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah ederler.
- میطپد اندر پشیمانی و سوز ** میکند آه از هوای چشمدوز
- Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? der.
- شمع او گوید که چون من سوختم ** کی ترا برهانم از سوز و ستم
- Mum da ağlaya ağlaya der ki: Benim bile başım yandı, artık başkasını nasıl aydınlatabilirim? 345
- شمع او گریان که من سرسوخته ** چون کنم مر غیر را افروخته
- “Ey hasret, hazır ol o kullara ki” ayetinin tefsiri
- تفسیر یا حسرة علی العباد
- O “Senin ahvaline baktım da gururlandım, halini geç gördüm” der.
- او همی گوید که از اشکال تو ** غره گشتم دیر دیدم حال تو
- Mum sönmüş, şarap bitmiş, sevgili de bizim eğri görüşümüzden utanmış, dalgalara batmış, gömülmüştür.
- شمع مرده باده رفته دلربا ** غوطه خورد از ننگ کژبینی ما
- Faydalar, ziyanın ve helakin ta kendisi olmuştur. Artık, körlükten Allahya şikayet et dur.
- ظلت الارباح خسرا مغرما ** نشتکی شکوی الی الله العمی
- Halbuki ne güzeldir inanılır müslüman, iman sahibi ve ibadet edip duran kardeşlerin ruhları.
- حبذا ارواح اخوان ثقات ** مسلمات مومنات قانتات
- Herkes bir yana yüz tutmuştur. O azizlerse hiç yanda olmayana yüz çevirmişlerdir. 350
- هر کسی رویی به سویی بردهاند ** وان عزیزان رو به بیسو کردهاند
- Her güvercin bir yana uçmuştur, bu güvercinse cihetsizlik tarafına!
- هر کبوتر میپرد در مذهبی ** وین کبوتر جانب بیجانبی
- Biz ne hava kuşlarıyız, ne ev kuşları. Bizim yemimiz yemsizlik yemidir.
- ما نه مرغان هوا نه خانگی ** دانهی ما دانهی بیدانگی
- Onun için rızkımız böyle bol bol gelmededir; çünkü, bizim elbise dikmemiz elbiseyi yırtmaktır!
- زان فراخ آمد چنین روزی ما ** که دریدن شد قبادوزی ما
- Fereciye önce fereci denmesinin sebebi
- سبب آنک فرجی را نام فرجی نهادند از اول
- Sofinin biri bir iç sıkıntısına uğradı, cüppesinin önünü yırttı, ondan sonra ferahladı.
- صوفیی بدرید جبه در حرج ** پیشش آمد بعد به دریدن فرج
- O yırtık cüppeye fereci (ferahlık) adını koydu. Bu lâkap, o kurtulmuş adamdan sonra yayıldı. 355
- کرد نام آن دریده فرجی ** این لقب شد فاش زان مرد نجی
- Yayıldı ama safını şeyh aldı, götürdü, halka tortudan ibaret olan adı kaldı.
- این لقب شد فاش و صافش شیخ برد ** ماند اندر طبع خلقان حرف درد
- Böylece her şeyin bir saf ve tortusuz tarafı vardır, adını da tortu gibi aleme bırakmıştır.
- همچنین هر نام صافی داشتست ** اسم را چون دردیی بگذاشتست
- Kim toprak yemeyi adet edinmişse tortuya yapışmıştır. Sofi ise hemencecik safın bulunduğu tarafa gider.
- هر که گل خوارست دردی را گرفت ** رفت صوفی سوی صافی ناشکفت
- Elbette tortunun bir safı vardır der ve gönül, bu delaletle saflığa varır, ulaşır.
- گفت لابد درد را صافی بود ** زین دلالت دل به صفوت میرود
- Tortu güçlüktür, safı da kolaylığı. Saf, hurmaya benzer, tortu da hurma çağlasına. 360
- درد عسر افتاد و صافش یسر او ** صاف چون خرما و دردی بسر او
- Güçlük kolaylıkla beraberdir, kendine gel, ümidini kesme. Bu ölümden sonra hayata yol var.
- یسر با عسرست هین آیس مباش ** راه داری زین ممات اندر معاش
- Oğul ferahlamak istiyorsan cüppeni yırt da o saflıktan hemencecik baş çıkarsın.
- روح خواهی جبه بشکاف ای پسر ** تا از آن صفوت برآری زود سر
- Sofi saflığı dileyen kişidir. Sofilik, sof elbiseyle, terzilikle, yavaş yavaş yürümekle olmaz.
- هست صوفی آنک شد صفوتطلب ** نه از لباس صوف و خیاطی و دب
- Fakat bu alçak ve aşağılık kişilerce sofuluk, terzilikten ve oğlancılıktan ibarettir.
- صوفیی گشته به پیش این لام ** الخیاطه واللواطه والسلام